GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM TASARISI MİLLİ KİMLİĞE SALDIRIDIR

GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM TASARISI MİLLİ KİMLİĞE SALDIRIDIR

GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM TASARISI MİLLİ KİMLİĞE SALDIRIDIR

Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcıları; Dr.Aslan Yaman, Bartu Soral, Fikret Bayır ve Murat Yıldız tarafından altı siyasi parti tarafından, 28 Şubat 2022 tarihinde, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ismiyle yayınlanan bildiriye ilişkin hazırlanan rapor hakkındaki basın bildirisidir.

Bu bildiri; ülkemizin birlik ve bütünlüğünün ve milli kimliğimizin korunmasına bir saldırı, iflas etmiş ekonomik modellerin dış borca batarak sürdürülmesini sağlamaya yönelik bir çaba ve chp, iyi parti ve demokratik partinin davutoğlu-babacan eksenine savrularak teslim olmasının bir belgesidir.

Kamuoyuna sunulan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, mevcut anayasada yapılacak değişiklikler, özel sayısal çoğunluklara ve takip edilmesi gereken özel süreçlere bağlandığından bu karmaşık yapının nasıl çözüleceğinin de açıklanan Bildiri’de yer alması gerekirdi. Bu yapılmadığından 6 siyasi partinin açıklanan modeli nasıl ve hangi süreçlerde hayata geçirecekleri ve hangi anayasal değerlere dayanacakları anlaşılamamıştır. Genel anlamda, çalışma hatalı düzenlenmiş ve taslağı hazırlayanların devletin temel yapısı ve oluşturmak istenilen yapı hakkında bilgi noksanlığı olduğu gözlenmiştir.

HDP’ye Göz Kırpılıyor

Bildiri’nin hiçbir yerinde “Atatürk” ve “Türk milleti” ifadesi yoktur. Çünkü bu altılı ittifak PKK ile beraber etnik milliyetçilik üstünden bölücülük faaliyetinde bulunan HDP’ye göz kırpmaktadır. Bildiride ifade edilen bireylerin eşit ve özgür vatandaşlar olması ile ne kastedilmiştir? Yoksa bu ifadeniz, ülkemizi “Federasyonlara ayırarak parçalama” niyetinizin açığa vurulmasından ibaret bir cümle midir? Yoksa eşit vatandaşlık kavramını 1970 yılında yapılan TİP’in 4. Kongresinde kabul edilen Kemal Burkay’ın kaleme aldığı kararların 4. paragrafından olduğu gibi mi aktardınız?

Hazırlayanlar:

  • Dr. Aslan Yaman- Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

  • Bartu Soral-Kalkınma Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

  • Fikret Bayır – Milli Güvenlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

  • Murat Yıldız – Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

*13 madde ile rapor haline getirilen Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem eleştirisi kamuoyunun bilgisine sunarız

GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMETER SİSTEM BİLDİRİSİ

 İNCELEME RAPORUDUR.

Tarih              : 5 Mart 2022

Konu              : Altı Siyasi Parti tarafından açıklanan

                        “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”in Eleştirisi

Hazırlayan     : Dr. Aslan YAMAN

BU BİLDİRİ; ÜLKEMİZİN BİRLİK VE BÜTÜNLÜĞÜNÜN VE MİLLİ KİMLİĞİMİZİN KORUNMASINA BİR SALDIRI, İFLAS ETMİŞ EKONOMİK MODELLERİN DIŞ BORCA BATARAK SÜRDÜRÜLMESİNİ SAĞLAMAYA YÖNELİK BİR ÇABA VE CHP, İYİ PARTİ VE DEMOKRATİK PARTİNİN DAVUTOĞLU-BABACAN EKSENİNE SAVRULARAK TESLİM OLMASININ BİR BELGESİDİR.

  1. Giriş

Altı siyasi parti tarafından, 28 Şubat 2022 tarihinde, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem adıyla bir Bildiri açıklanmıştır. Bildiri pek çok açıdan eleştirilebilir olmakla beraber, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine yöneltilen temel eleştirilerden oluşan yeni bir hükümet sistemini, hatta yeni bir devlet tasarımını vaz etmesi itibarıyla bu çalışmada anayasal açıdan değerlendirilerek ele alınmıştır. Bu bakımdan önerilen sistem, bir anayasa değişikliğini gerekli kılmaktadır. Bu niteliği itibariyle, daha ilk sayfada Anayasanın “Başlangıç” metninden itibaren, yeni devlet tasarımı hakkında bilgilerin yer alması gerekirdi.

Diğer yandan, mevcut anayasada yapılacak değişiklikler, özel sayısal çoğunluklara ve takip edilmesi gereken özel süreçlere bağlandığından  bu karmaşık yapının nasıl çözüleceğinin de açıklanan Bildiri’de yer alması gerekirdi. Bu yapılmadığından 6 siyasi partinin açıklanan modeli nasıl ve hangi süreçlerde hayata geçirecekleri ve hangi anayasal değerlere dayanacakları anlaşılamamıştır. Genel anlamda, çalışma hatalı düzenlenmiş ve taslağı hazırlayanların devletin temel yapısı ve oluşturmak istenilen yapı hakkında bilgi noksanlığı olduğu gözlenmiştir.

  1. Anayasanın Temel Esaslarına (Birinci Kısım, Genel esaslar) Karşı Körlük

Mevcut Anayasanın İlk 4 maddesinde ifadesini bulan ve Türk milletinin üzerinde fikir birliği ettiği “Devletin Şekli, Cumhuriyetin Nitelikleri ve Devletin bütünlüğü, Resmî dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti” olarak düzenlenmiş Genel Esaslar’a bağlılık ve sadakat açıklanan Bildiride yer almamaktadır. Bildirinin tümünün inclenmesinden anlaşılıyor ki Anayasanın Giriş bölümünde devletin temel değerlerini düzenleyen değiştirilemez hükümlere değinilmemiş olması CHP, DP ve İYİ Partinin farkında olmadıkları bir eksikliği değil, Altılı İttifak’ın ideolojik bir savrulma içinde olduklarını göstermektedir.  Yoksa, kullanmak zorunda kalacakları Türk, Türkiye ve Atatürk, hatta Laiklik ve Sosyal Devlet kavramları mı kendilerine allerjik gelmiştir ?

  1. Türkiye’nin Anayasal Temeline Saldırı

Altılı ittifak alenen Türkiye Cumhuriyetinin kurucu harcına, temellerine itiraz etmektedir. Metnin ilgili bölümünde; “1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir”denilerek 1921 anayasasının ilk haline mi yoksa 1923 tarihindeki değişikliklerine mi atıf yapıldığı belli olmaksızın  Atatürk’ün oluşturduğu 1924 Anayasasına itiraz edilmekte, ulus devlet etnik kimliklere bölünmek istenmektedir. Oysa, 1921 Anayasası ortada henüz bir devlet yokken, hatta İstanbul Hükümetinin imzaladığı Sevr Anlaşması Şartlarında Kurtuluş Savaşının yürütülmesi için Heyeti Temsiliye yerine Büyük Millet Meclisinin (BMM) vatanı temsil etmesi için kabul edilmiş, mebusların seçim usullerinin belirlenmesini düzenleyen olağanüstü şartların gerekli kıldığı bir anayasadır. 1921Anayasasında Üniter bir milli devlet inşa etmek için gösterilen çabaların çarpıtılarak istismar edilmeye çalışılması, milli tarihimize bir ihanet olduğu kadar kişisel nankörlüktür de.

  1. Anayasal Rejime Vesayetçilik Suçlaması

Ülkemizde geçirilen siyasal tarih süreçlerinin ve milli iradenin bir yansıması olarak hükümet olmak için TBMM çoğunluğunun kazanılması şartı aynı zamanda yasama çoğunluğunu da elinde bulundurmak anlamına geldiğinden, yasama ile yürütme ve hatta yargı ile yürütme arasındaki ince çizgi belirsizleşmiş, 1961 anayasası ile bu çizginin belirgin hale getirilmesi, ama aynı zamanda da sandıkta tecelli eden millet iradesinin gölgelenmemesi için yeni anayasal kurumlar ihdas edilmiştir. Apaçık ortada olduğu üzere bütün modern devletlerde meşruiyet seçimle tesis edilemez, hükümetler meşruiyetini seçimleri de meşru hale getiren anayasalardan alırlar. Bu durumda halk tarafından kabul edilen bir anayasa en az halk oyu ile oluşan millet meclisi kadar meşrudur. Hem Meclisin oluşmasının hem de hükümetin kurulmasının meşruiyet kaynağı anayasa olduğu için de anayasalar hepsinin üstünde bir meşruiyete sahiptir. Anayasal kurumları haksız ve ahlaksız bir şekilde vesayetçi rejim diye suçlayarak anayasal kurumlar üzerinden Cumhuriyet ve Cumhuriyet kazanımları ile kavga etmek; toplum yapısını bozmak ve Türk demokrasisini dejenere etmekten başka ne işe yarayacaktır. Hükümetlerin oluşmasını da düzenleyen bir anayasa ile sınırlanması ne zaman vesayetçi rejim olmuştur.

Bu koalisyonun “siyasal islamcı” ortakları tarafından metne dercedildiği apaçık ortada olan bu zihniyetin AKP’nin 20 yıllık iktidarındaki uygulamalarıyla devlet tamamen tahrip edilme sürecine sokulmuş ve devletin tüm kurumları yok edilmiştir. Siz bu şekli ile geriye ne kaldıysa; onu da yok etmeyi mi kastediyorsunuz. Unutmayın Anadolu bir medeniyetler mezarlığıdır. Devleti tahrip ederseniz, milleti medeniyetler mezarlığına gönderirsiniz.

  1. Milli Kimliğimize Saldırı

Bu metinde açıkça Atatürk’e ve Türk Milletine meydan okunmaktadır Ülkemizde yaşayan insanlar, Atatürk’ün kendi el yazısıyla “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir. Ne Mutlu Türküm Diyene” diye tarif ettiği üzere, “Türk Milletini” oluşturur. Bu tarif 100 yıldır tüm cumhuriyet anayasalarında yer almış, ayrılıkçı ve bölücü ideolojilere mensup olanlar hariç, üstünde fikirbirliği edilmiştir. Bildiri metninde atıf yapılan Avrupa Birliği İlkeleri, İspanya’da benzer bir şekilde ayrılıkçı politika takip eden Katalan nüfusu, 1978 İspanya Anayasasına aykırı davrandıkları gerekçesi ile ağır bir şekilde cezalandırma yolunu seçmiştir. Bu gerçek ortada duruken, nasıl oluyorsa, özgürlükler perdesinin arkasına gizlenerek ülkemizde suni bir ayrılık yaratmak, çağdaş ve evrensel bir ilke olarak sunulabiliyor.

Ülkemizde her yurttaş, hukuk önünde ve  fiili olarak özgür ve eşittir. Kanunlardan ve ülkenin yarattığı fırsatlardan eşit olarak yararlanır, 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde tek bir asimetrik uygulamaya rastlanmamıştır. Türklerin bir tek kimliği vardır: bu kimlik Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlık Kimliğidir. Kimsenin ne bir başka kimliği vardır ne de başka bir kimliğe ihtiyacı vardır.

Bildiri’nin hiçbir yerinde “Atatürk” ve “Türk milleti” ifadesi yoktur. Çünkü bu altılı ittifak PKK ile beraber etnik milliyetçilik üstünden bölücülük faaliyetinde bulunan HDP’ye göz kırpmaktadır. Bildiride ifade edilen bireylerin eşit ve özgür vatandaşlar olması ile ne kastedilmiştir? Yoksa bu ifadeniz, ülkemizi “Federasyonlara ayırarak parçalama” niyetinizin açığa vurulmasından ibaret bir cümle midir? Yoksa eşit vatandaşlık kavramını 1970 yılında yapılan TİP’in 4. Kongresinde kabul edilen Kemal Burkay’ın kaleme aldığı kararların 4. paragrafından olduğu gibi mi aktardınız?

  1. Laiklik İlkesine Uzaklık

Cumhuriyetin temellerinden laiklik ilkesine ve devletin altını oyan, devlet yönetimine talip olan, buralarda alenen kadrolaşan tarikat ve cemaat sorununa metinde hiç yer verilmemiştir. Bu metne imza atanların Atatürk Cumhuriyetiyle sorunları olduğu ve bu cumhuriyeti hedef aldıkları ortadadır.

  1. Çoğulculuk İlkesindeki Karmaşa

Milli devletlerin ortaya çıkmasından sonra Baron Montesquieu’nun ısrarla vurguladığı yasamanın yürütmeden ayrılması ve yargının da her ikisinden bağımsız olması ilkesi daha sonra gelişen anayasal devletlerin olmazsa olmaz ilkesi haline gelmiştir. Hatta bu ilke o kadar önemlidir ki; parlamento çoğunluğunu kazanan partilerin çoğunluk diktatörlüğüne dönüşmemesi için özel önlemler düşünülmüştür. Bunu da bize ünlü hukuk adamı Alexis de Tocqueville hatırlatmaktadır. Demek ki Çoğunluk diktatörlüğü oluşmaması için, azınlıkta kalanların, muhalefetin, STK’ların ve iktidarın paydaşı olmayan diğer grupların önce varoluşlarını korumaları sonra da ülke yönetimine katılmaları gerekmektedir. Bildiride, bu evrensel ilkelerin dışında nasıl bir çoğulculuk öngörülmüştür?

  1. Meclisin Güçlendirilmesi Konusundaki Çelişkiler

Bu metnin hazırlanmasındaki bir başka kafa karışıklığı da “Meclisin Güçlendirilmesini” esas alıp, ondan sonra da hükümetlere “Kanun Hükmünde Kararname (KHK)” çıkarma yetkisi verilmesidir. İkinci ve daha da kötüsü ise; bu zamana kadar, Kanun Tasarılarından fırsat bulabilirse milletvekillerinin verdiği Kanun Tekliflerinin hiçbir zaman mecliste kabul edilmediği ortada iken, “kanun tasarısı” yolunun Bildiri’de açık bırakılmasıdır. Yani eski tas, eski hamam.

Yine meclisin güçlendirilmesi için vergi düzenlemelerinin Meclis tarafından kabul edilmesine vurgu yapılırken, vergi oranlarının belirlenmesinde, hele de, bu oranın sıfır ile başlayıp hükümetin arzu ettiği orana kadar belirlemesi yetkisinin hükümete verilmesine hiçbir ses çıkarılmamaktadır. Bu apaçık meclisin yetkisinin gaspı değilse nedir ?

Meclisin güçlü olması, ancak “Meclis Komisyonların” çalışması ile mümkündür. Örneğin milli konulardaki meclis komisyonlarının her partinin “eşit üye” vermesi ile oluşması ve bu komisyonların örneğin büyükelçilerin tayini, valilerin atanması, kesin hesap kanunun kabulü, Sayıştay denetim raporlarının görüşülmesi, planlama ve büyük yatırımların belirlenmesi konularında görev yapması Bildiri’de neden belirtilememiştir?  Meclisi güçlendirmek ancak yasama ve denetim görevlerinin artırılması ile mümkündür. Meclisteki sayıya göre oransal oluşturulmuş meclis komisyonlarının nasıl bir etkinliği olabilir ki?

  1. Borca Dayalı Neoliberal Ekonomi Programı

Borca dayalı Neoliberal Ekonomi anlayışı, ittifakın ekonomi programı metinde yazılmış olmasa da çok açıktır. Program 2001’de Amerika tarafından kurgulanıp Türkiye’ye gönderilen Dünya bankası-IMF imzalı Kemal Derviş programıdır. Nitekim o programın AKP’deki uygulayıcısı Ali Babacan bu ittifakın ortağı ve ekonomi kurmayıdır. Kısaca neo-liberalizmin ülkemizi içine çektiği iç ve dış borçlanmadır. Gençlere, eğitime, teknolojiye değil betona yatırımdır. Üretmek yerine ithal etme bataklığıdır. Ne üreteceğiz, nasıl üreteceğiz, ürettiğimizi adilce nasıl bölüşeceğiz değil, nasıl daha iyi borçlanırız ana sloganları olmuştur. Metnin ilgili bölümü: “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başta olmak üzere, düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlığını zedeleyecek hiçbir uygulama ve düzenlemeye müsaade edilmeyecektir.”

  1. Sığınmacılar Krizinin Çözümüne Yönetlik Herhangi Bir Politika Yokluğu

Ülkemizin içine düştüğü ekonomik krizin en önemli nedenlerinden biri hiçbir kontrole tabi olmaksızın akan Suriyeliler ve diğer ülkelerden gelen sığınmacılardır. Sayıları ülke içinde 10 milyonu bulan ve büyük bir kısmı ülkeye kaçak olarak giren bu sığınmacıların yanında hemen sınırımızda birikmiş olan 3 milyon insan Türkiye ekonomisini kemirip bitirmekte ve insanlarımızı hızla fakirliğe mahkum etmekteyken, Bildiri’de bu konuda bir tek kelime bile yer almaması Şam’daki Emevi Camiinde namaz kılma heveslisi Küçük Enişteyi kızdırmamak için midir. Sığınmacılar konusu nasıl çözülecektir? Yoksa bu konu gündeminize hiç mi girmemiştir?

  1. Hukuk Sisteminin Islahı Konusundaki Yetersizlik

Anayasa Mahkemesinin tüm hukuk sisteminin hiyerarşik olarak üstünde bir mahkeme olarak kabul edilmesi doğru değildir. Bu durumda Mahkemenin anayasa yargısı görevini yerine getirmesi beklenmemelidir. Doğru olan, hukuk sisteminin ıslahı ve adalet sisteminin “adil ve hızlı” çalışır hale getirilmesi ve hakim ve savcıların üst kurullar tarafından denetlenmesini sağlamaktır. Hazırlanan bildiride hukuk sistemimizin asıl sorunu olan hızlı ve adil çalışmasını sağlamaya yönelik herhangi bir öneri yoktur. Anayasa Mahkemesinde verilen kararlardan da açıkça görüldüğü üzere, hukukçu olmayan üyelerin tayin edilmesi doğru değildir.

  1. Yerel Yönetimler Çelişkisi

Federatif yapı özlemi, yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının artırılması perdesinin arkasına gizlenerek, metindeki yerini bir kez daha almıştır. Hizmette etkililik ve verimlilik ile vatandaşların beklentilerini karşılamanın yolu “Yerinden Yönetimin” güçlendirilmesidir, yerel yönetimlerin değil! Seçimle gelenin seçimle gitmesi esas olmakla birlikte suç işleyenler, devlet imkanlarını savuranlar, rüşvet ve irtikap içinde oldukları tespit edilenler, bölücü ve teröristler ve diğer acil durumlarda bunlar hakkında herhangi bir karar verilemeyecek midir ?

Metnin ilgili bölümünde “Yerel yönetimlerin yetki ve sorumlulukları arttırılacaktır… Seçimle gelenin seçimle gitmesi güvence altına alınacak, yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkını yok sayan kayyum uygulamalarına son verilecektir.”denilmektedir.

Oysa bu ifade uygulamada PKK’ya para ve teçhizat temin merkezi haline gelen ve hükümetin yanlış uygulamaları sonucu teröristlerin önce seçilip sonra görevden alınarak kayyum atamalarına son verilecek demek olduğu gibi HDP ve PKK’ya hem göz yumacağız hem de yetkilerini arttıracağız demektedir.

Altılı ittifak, metnin ruhu ile uyumlu biçimde “Öcalan’ın heykelini dikeceğiz” diyen Demirtaş ve Soros’dan fon aldığını itiraf eden Osman Kavala’yı da yargıdan hem de kendi deyimleri ile süratle kaçırmaya kararlıdır. Metnin ilgili bölümünde bunu teyiden: “Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile uyumlu kararlar alınmasını ve bu mahkemeler tarafından verilen kararların derhal uygulanmasını sağlayacak düzenlemeler yapılacaktır.”denilmektedir.

  1. Sonuç

  • Bu Bildiri CHP, İYİ Parti ve Demokratik Partinin ideolojik savrulmalarının ve bu Partilerin; Babacan, Davutoğlu eksenine teslimiyetlerinin bir ibret belgesi olarak tarihteki yerini alacak ve başka da bir işe yaramayacaktır.

  • Bu Bildiri, ‘AKMİLLET İTTİFAK’ının ilanıdır. 20 yıldır Türkiye’de sosyal hayatı tahrip eden, kadim kültürümüzü hedef alan, değerlerimizi aşındıran, ekonomik başarısızlıkları ile derin bir yoksulluğa neden olan AKP rejimi ibra etme beyanı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekonomi ve dış politika kurmaylarının katılımı ile kurulan Altılı İttifakın, AKP rejiminin, Güçlü Parlamenter Sistem kılıfıyla sürdürülme çabasıdır.

  • İttifak içinde yer alan Babacan, Borca Dayalı Neoliberal politikaların devamı ile Yoksulluk ve yolsuzluğu derinleştirmeye devam ederken, Kamu-Özel İşbirliği vurgunlarının hesabı sorulamayacaktır.

  • İttifakın diğer siyasal islamcı ortağı Davutoğlu, milli dış politika yerine, küresel emperyalizmin yerli işbirlikçisi olarak, Suriye politikasında olduğu gibi; hesapsız ve hayali politikalarla ulusal güvenliğimizi tehlikeye atmaya devam edecektir.

  • Bu Bildiri Saraj rejimini yerine, onun örtülü bir biçimde devamını sağlamakta ve milletimizi hedef almaktadır.

Etiketler

Fehmi Duman