Kadın işçiler en önde!

Kadın işçiler en önde!

Kadın işçiler en önde!

Emek Partisi Kocaeli İl Başkanı Arzu Erkan: “Sendikalı olarak çalışma yaşamının kuralsızlığına son verme, haklarını güvenceye alma ve geliştirme mücadelesi kadın işçiler açısından hayati.”

Elif Ekin SALTIK
İstanbul

İş günü ve iş saatinin belirsizliği, uzun çalışma süreleri, daha az işçiyle daha çok iş yapma, işten çıkarılma kaygısı, kötü muamele, eşitsizlikler, yine de geçinememek… Tüm bunlar kadın işçiler açısından katlanılır olmaktan çıkmış durumda. Evde, işte emeği yok sayılan, bu süreçte ev içindeki yükü artarken, esnek çalıştırma biçimleri ile yarınından daha çok endişe duyan kadın işçiler bu olumsuz tabloyu tersine çevirmenin yol ve yöntemlerini daha çok tartışıyor artık. Geçinememe karşısında pek çok yerde patlak veren iş bırakma ve direnişlerde özellikle genç kadın işçilerin en önde durması bunun en önemli göstergelerinden biri.

Kadın işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının dayanılmazlığına karşı geleceklerini kendi elleriyle inşa etmek için mücadelenin en önünde yer almasının koşullarını, ne istediklerini ve sendikaların ne yapması gerektiğini Emek Partisi (EMEP) Kocaeli İl Başkanı Arzu Erkan ile konuştuk.

Ağır, esnek, güvencesiz çalışmanın dayatıldığı ve kalıcılaştığı pandemi sonrası özellikle bu koşullara ses çıkarma, bunu değiştirme eğilimleri de gözleniyor işçilerde. Kadın işçilerin bu süreçte hem direnişlerde hem de sendikalaşma mücadelesiyle ön plana çıkması eğilimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sermaye gerek ekonomik krizi gerekse de pandemiyi kendi için bir fırsata dönüştürerek esnek ve güvencesiz çalıştırma biçimlerini yaygınlaştırdı, kalıcı hale getirdi. Pandemi süresince hükümetin açıkladığı ekonomik paketlerden sermayenin payına çeşitli adlarda teşvikler, vergi af ve indirimleri düşerken işçilerin payına ise deneme, denkleştirme usulü çalışmanın uzatılması, kısa çalışma, evden-uzaktan çalışma, çağrı üzerine çalışma gibi esnek çalıştırma biçimleri ve Kod-29 ile tazminatsız işten çıkarmanın önünün açılması düştü. Emekçiler tümüyle sürü bağışıklığına terk edildi, hâlâ da durum aynı, her gün en az 200 kişi koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirirken neredeyse tüm önlemler kaldırılmış, virüs kaynaklı bu ölümlerle yaşamak olağan hale getirilmiş durumda. Sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı dönemlerde kadınların ev içindeki yüklerinin katlanarak artmasının yanı sıra ev-aile içi şiddetin de arttığına tanıklık ettik. Kadına yönelik şiddet en vahşi biçimlerde karşımıza çıkarken, bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığına şahit olduk. Eğitimin uzaktan yapıldığı dönemde kadınlar işte olmak zorundayken çocuklara kimin bakacağı sorununa kendileri çözüm bulmak zorunda bırakıldı. Bu süreç kadınların sadece bedensel olarak değil psikolojik olarak da en çok hırpalandıkları dönem oldu. Çalışma yaşamı ve bir bütün olarak toplumsal hayat eşitsizlik üzerine kurulu ve kadınlar var olma, hatta her anlamda hayatta kalma mücadelesi veriyor. Hal böyle olunca da direnerek var olan koşulları değiştirme, sendikalı olarak çalışma yaşamının kuralsızlığına son verme, haklarını güvenceye alma ve geliştirme mücadelesi kadın işçiler açısından hayati. Her türden olumsuzluğu bir araya gelerek değiştirebileceğine inandığı, birlikte olmanın gücünü gördüğü andan itibaren de kadın işçiler çok daha dirayetlice öne atılıyor. Ayrıca tek adam rejiminin geride bıraktığımız 19 yıllık iktidarında; kadın ve çocuk düşmanı politika ve kararları karşısında yan yana gelmenin, dayanışmanın kaçınılmaz olduğunu kadın işçiler de biliyor, deneyimliyor ve onlar da bu mücadelenin parçası. Dolayısıyla da fabrikasındaki hak arama mücadelesinin de sendikalaşma mücadelesinin de en önünde olması, ileriye atılması kaçınılmaz.

“KULLAN AT” İŞÇİLER: GENÇ KADINLAR

Sendikalaşma mücadelesinde ön plana çıkan kadınların genç, çalışma yaşamına yeni girmiş kadınlar olduğuna dair bir tespit yapılabilir mi; yaşın, sosyal durumun kadınların sendikalaşma mücadelesi içinde yer almasının etkileri var mı? 

Son aylarda gerek sanayi gerekse de hizmet sektöründe gelişen sendikalaşma mücadeleleri ya da hak arama eylemlerinde kadınlar özellikle de genç kadınlar daha çok öne çıkıyor. Lise, meslek lisesi özellikle sanayide meslek yüksekokulu mezunu genç kadınlar bunlar ve bir bölümünün ilk iş deneyimi.

İktidarın istihdam politikaları; gençler, özel olarak da genç kadınlar açısından güvencesizliği de beraberinde getiriyor. Sermaye lehine çıkarılan İş Kanunu, kanunla düzenlenen kısmi süreli sözleşme ya da bilinen haliyle sözleşmeli çalışma, taşeron, kiralık işçilik gibi düzenlemeler zaten iş güvencesini fiilen ortadan kaldırmış durumda. Bu parçalı istihdam yapısının üzerine son dönemde İŞKUR işbaşı eğitim programları ile işe yerleştirme gibi düzenlemeler de eklenince deyim yerindeyse genç işçiler “kullan at” işçi durumunda. Hal böyle olunca da iş güvencesinin yolunun birlikte hareket etmek, örgütlenmek, sendikalı olmaktan geçtiğini daha net görüyor genç kadınlar.

Güvencesizlik, ağır çalışma koşulları, uzun çalışma süreleri ve tüm ülkede genel ücret politikası haline getirilen asgari ücret… Tüm bu çalışma ve yaşam koşulları genç kadınlarda var olanı değiştirme eğiliminin güçlenmesine yol açıyor. Bu açıdan sendikalaşma hakkı ve işten atmalara karşı direnen Farplas’tan Betül’ün Ekmek ve Gül’e söyledikleri çok çarpıcı. Betül 27 yaşında ve takım lideri yani üretim birimindeki ilk amir. Direnişe katılan da tek amir: “Bir sıkıntım yoktu, gayet güzel çalışıyordum. Kimse benden böyle bir şey beklemiyordu, ben de kendimden beklemiyordum. Benim makinemde çalışan 10 senelik bir kadın arkadaşımız ağladığı zaman farkına vardım. Zor, sıkıntılı parçalarda çalışıyordu ve ağlayarak ‘10 yıllık emeğim içeride ve ben asgari ücret alıyorum’ dedi. İşte o zaman bu mücadelenin parçası olmaya karar verdim” diyor.

Betül 1 buçuk yıllık işçi ve sözleri çok yalın bir gerçeği ortaya koyuyor. Yanı başında o fabrikaya 10 yılını vermiş bir kadın işçi var ya birlikte bu koşulları değiştirecekler ya da rıza gösterecekler, bu koşullar sür-git devam edecek. İşte genç kadınlar gelecekleri için bir tercih yapıyorlar. Onların deyimiyle nerede olsak bu parayı alırız, o zaman her şeyi göze alıp, ‘bu koşulları değiştireceğiz ve geleceğimizi kendi ellerimizle inşa edeceğiz’ diyorlar. Bu cesaretle atılıyorlar mücadeleye. Genç kadınların mücadeledeki ataklığı, kararlılığı elbette ki o fabrikadaki tüm kadınları etkiliyor. Esasen domino taşı etkisi gibi gençliğin ataklığı ile yaşça büyük olanın deneyimi buluşuyor. O nedenle 1 buçuk yıllık işçi Betül de 10 yıllık işçi Nimet de 9 yıllık işçi Banu da eşit işe eşit ücret, insanca çalışma koşulları, insan onuruna yaraşır bir ücret talep ediyor, sendikalaşıyor, işten atılıyor, her türden zora karşı yılmadan mücadele ediyor.

KADINLAR SENDİKALARA İLGİSİZ Mİ?

Kadın işçilerin sendikalara katılımına, sendikal mücadele yürütmesi ve buralarda görev almasına ilişkin “sendikalara ilgi göstermediği” gibi bir yaklaşım da var… 

Kadın işçilerin sendikalara ilgi göstermediği şeklindeki bir yaklaşımın gerçeği yansıtmadığı aşikâr. Eğer bundan şikâyet ediliyorsa da yapılacak şey kadın işçilerin sendikalarda görev almasını, aktif katılımını kolaylaştıracak çeşitli adımlar atmak olmalı. Örneğin, çocuk sahibi kadınların çocuklarını bırakacakları güvenli alanlar yoksa sendikanın eylem ve etkinliklerine katılma şansı olur mu? Peki, hangi sendika şubesi ya da genel merkezi buna uygun düzenlenmiştir? Kreş, çocuk oyun alanı, bakım odası olan kaç sendika binası vardır?

Kaynak:evrensel

Fehmi Duman