MUSTAFA YENEROĞLU: ‘İflas etmiş bir yargı düzeninde yeni bir adli yıla başlıyoruz’

MUSTAFA YENEROĞLU:  ‘İflas etmiş bir yargı düzeninde yeni bir adli yıla başlıyoruz’

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Adli Yıl Açılışı vesilesiyle açıklama yaptı. Yaptığı basın açıklamasında tüm yargı camiasının adli yılını kutlayan Yeneroğlu, yargının yapısal sorunları nedeniyle gelecek adli yıldan ümitvar olamadığını bildirdi.

Yeneroğlu açıklamasında şunlara değindi;

Adli yıl açılışında yargımızın içler acısı hali

“Ülkemizin demokrasi ve hukuk devleti devleti bakımından çok ciddi bir gerileme ile karşı karşıyadır. Türkiye, 2021 yılı endeksinde hukukun üstünlüğü konusunda Sudan, Rusya, Çin ve Belarus’un dahi gerisinde kalarak 139 ülke arasında 117’inci sırada yer aldı. Çok acıdır ki yine bu endekste Türkiye, temel haklar konusunda sondan 8’inci olarak 133’üncü sırada yer aldı. Nitekim, Türkiye’de yargıya güven 2021 yılında %21’e kadar düşmüştür. Yargı organları, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerini rafa kaldırmıştır. Tek kişilik yürütme organı olarak Cumhurbaşkanı yıllardır yüksek yargı organlarını şekillendirmektedir. Gelinen noktada, icraatları ile hukuka aykırı birçok soruşturmanın yürütülmesinde görev alan bir başsavcının önce Yargıtay üyesi yapıldığı, Yargıtay’da mesai yapmadan, bir dosya dahi incelemeden Anayasa Mahkemesi’ne üye olarak atandığı görülmüştür. Yargıtay üyelerinin birlikte mesai yapmadıkları, şahsen tanımadıkları bu kişiye blok halinde oy vermeleri endişe ile izlenmiştir. 

İdari davalar, haksız tutuklamalar ve genel olarak ceza yargılaması uygulamaları bir bütün olarak güdümlü bir yargının uygulamalarıdır.

Siyasi saikli yargılamalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gündemine de girmiştir. Öyle ki yargı organlarının hukuka değil siyasete tabi olmasının bir sonucu olarak Türkiye, AİHS’i ihlal ettiği gerekçesiyle tarihinde ilk defa yaptırım tehlikesiyle karşı karşıyadır. Uluslararası bir mahkeme nezdinde bile Türkiye’deki yargılamalarda hukukun değil siyasetin etkili olduğu hükme bağlanmış durumdadır.

İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin iptali için açılan davada Danıştay’ın vermiş olduğu karar hukuk tarihimize bir ayıp olarak geçmiştir. Danıştay, Cumhurbaşkanlığı Kararı ile uygun bulma kanunuyla uygun bulunmuş ve kanun seviyesindeki bir uluslararası sözleşmenin feshedilebileceği sonucunu doğuran kararı ile özelde hukukçular, genelde ise tüm ülkenin aklıyla alay etmiştir.

“HSK’nin yapısı sorun olmaya devam ediyor”

HSK maalesef ülkemizde yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlama konusunda oldukça kötü bir sınav vermeye devam etmektedir. Kurul tamamen siyasi iktidarın talepleri doğrultusunda yargıyı şekillendirmeye devam etmektedir. İktidarı rahatsız edecek soruşturmalardan itina ile kaçan ama muhalifleri ise anında cezalandıran bir yargı yapısının oluşumun da en önemli unsur HSK yapısıdır. 

Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO), Türkiye’ye yapılan ‘yolsuzlukla mücadele’ tavsiyelerini yerine getirip getirmediğini değerlendirerek raporda (HSK) yapısının “Bağımsız ve özerk yargıya ilişkin Avrupa standartlarıyla çeliştiği”ni açıkça ifade etmiştir. Yolsuzluklar başta olmak üzere pek çok konuda HSK sorunları çözmekte olan bir kurumdan ziyade sorunları derinleştiren bir işleve sahiptir.

‘Operasyonel tutuklamalar ve kovuşturmalar cezalandırma ve yıldırma amacı taşıyor’

“İktidar muhaliflere yönelik operasyonel faaliyetlerini savcılar ve sulh ceza hakimlikleri aracılığı ile yürütmektedir. İktidarın hoşuna gitmemesi yönü ile kamuoyunun gündemine taşınan olaylarda hızla gözaltı ve tutuklama kararları verilmektedir. Bu kimi zaman Cumhurbaşkanına Hakaret suçlamasıyla, kimi zaman da toplumsal kutuplaştırmayı körüklemek amacıyla Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama Suçlamasıyla gerçekleşmektedir. Kimi zaman da Ünsal Ban olayında olduğu gibi iktidarı zora sokacak ifşaatların engellenmesi için hızla harekete geçilerek gerçekleştirilmektedir. İktidarın gözünde ceza yargısı iktidarın bir sopasıdır ve iktidar da bunu gönlünce kullanmaktadır. Adli İstatistikler de bunu ortaya koymaktadır. İfade özgürlüğünün haksız soruşturmalarla kısıtlandığı, terör örgütü üyeliği suçunun alelade bir suçmuş gibi kapsamı genişletilerek herkese isnat edilebilir bir hâlde geldiği bir baskı ortamı içerisindeyiz. Bazı hakim ve savcılar iktidarın istediğini yerine getirme karşılığında üst makamlara görevlendirilebilmektedir.” 

‘İktidarı ilgilendiren uyuşmazlıklarda hak arama yolları kapatılıyor’

“İktidar partisi veya iktidar ortağı partiyi ilgilendiren uyuşmazlıklarda kamuoyunun ve mağdur olan vatandaşların hak arama hürriyeti engelleniyor. Adalete erişim mümkün olmuyor. Şüpheli ölümlerde, iktidara yakın isimler hakkında iddialar olduğu halde bu şüpheli ölümler aydınlatılmamıştır. Şenyaşar ailesine katliam yapan ve kim oldukları da belli olan AK Partililer hakkında adalet tesis edilmiyor. Aradan geçen dört yıla rağmen failler halen yargı organları tarafından kollanıyor. DEVA Partisi Karaman il başkanımıza MHP’nin il başkanlığından belirli bir grubunun saldırdığına dair görgü şahitleri de olmasına rağmen etkin bir soruşturma yürütülmüyor, azmettirenler ve failler hâlen serbestler. İktidarı ilgilendiren rüşvet ve yolsuzluk vakalarında ise hakkında iddialar bulunan kişilerin kişilik hakkı gerekçesiyle çok kısa sürede yargı organlarından haberlere erişim engeli kararları çıkıyor. Hakkında rüşvet ve yolsuzluk iddiaları olan kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulduğu takdirde de bu adli soruşturmalar, savcılık dolaplarında tozlu raflar arasında unutulmaya terkediliyor.” 

‘Başta makul sürede yargılanma hakkı olmak üzere adil yargılanma hakkı sıklıkla ihlal ediliyor’

“Anayasa Mahkemesi’nin 10 yıllık bireysel başvuru istatistiklerine göre; makul sürede yargılanma hakkının ihlali kararları da dahil edildiğinde esastan incelenen bireysel başvuru kararlarının %97’sinde en az bir hakkın ihlal edildiği kararı verilmiştir. İhlal kararlarının %60.6’sı makul sürede yargılanma hakkı, %10’u ise adil yargılanma hakkının ihlali tespitini içermektedir. Anayasa Mahkemesi’nin bu istatistikleri genel olarak yargı düzenimizde makul sürede yargılanma hakkı ve adil yargılanma hakkı ile ilgili yapısal sorunları açıkça ortaya koymaktadır. Avukatların mesleki görev ve yetkilerinin kısıtlanması, sunulan dilekçelerin ve delillerin gereği gibi değerlendirilmemesi, duruşmaların yargılamanın doğru sonuçlanmasını sağlayacak nitelikte yapılmaması bu sonuçların uygulamadan gelen sebepleridir. Ülkenin demokrasi ve hukuk devleti seviyesinin düşmesi sebebiyle yersiz ve haksız işlerin bile yargı önüne gelmesi, yargıdaki personel yetersizliği nedeniyle mahkemelerin iş yükü aşırı artmıştır. Bu durum da mahkemelerin dosyaları gereği gibi incelemeden sonuçlandırmasına yol açmaktadır. Öte yandan, kimi vakalarda rüşvet ve yolsuzluk çarklarının kurulduğu ve ne yazık ki hakim ve savcıların dosya sahipleriyle kişisel ilişki kurdukları, rüşvet karşılığı belirli bir yönde karar aldıkları veya başka mahkemenin görevinde de olsa bu yönde karar alınmasını sağladıkları görülmektedir.”

‘Yargının asli unsuru olan avukatların mesleki ve ekonomik hakları her geçen sene kötüye gitmektedir’

“Avukatlık yargının üç sacayağından birisi olduğu halde avukatların yargılamalardaki etkisi her geçen sene azaltılmaktadır. İktidarın müdahil olduğu ceza ve idari davalarda karşı tarafın hukuki gerekçelendirmesi ne olursa olsun etkisiz kalmaktadır. Siyasi içeriği olmayan davalarda da adil yargılanma hakkı ve makul sürede yargılanma hakkına dair yapısal sorunlar nedeniyle bir avukatın müvekkiline istediği nitelikte hizmet vermesi mümkün olmamaktadır. İlk derece mahkemesinde en az bir yıl süreceği, dosya kesinleşene kadar da iyimser tahminlerle en az 3-4 sene geçeceği bilinen bir yargılama sürecine müvekkiller girmek istememektedir. Öte yandan, avukatlar gittikçe yaygınlaşan şekilde mesleklerini yapmaları dolayısıyla şiddete maruz kalmaktadır. Ne var ki bu şiddet sarmalından çıkılabilmesi için gerekli hiç bir adım atılmamaktadır. Yargıya inancın olmadığı, adaletin yerine gelmeyeceği düşünülen bir yerde serbest meslek olarak hukuk hizmeti sunan avukatların ekonomik olarak tutunması mümkün değildir.

İktidarın yasa zoruyla baroları dizayn etme çabası istenilen sonucu vermemiştir. Avukatların tüm baskılara rağmen iktidarın yanında saf tutmaması ülkemizin hukuk devleti olması yolunda inancımızı pekiştirmiştir.”

 ‘Hakimlik savcılık mesleğine kabulde liyakatten ziyade sadakate önem veriliyor’

“Yargıçların mesleğe kabullerinde sonucu belirleyen sözlü sınavları Adalet Bakanlığı yetkilileri tarafından yapılmakta, her Adalet Bakanı kendi siyasi ve ideolojik görüşü doğrultusundaki kişileri mesleğe alma temayülünü göstermektedirler. Hatta tuz o kadar kokmuştur ki 25-26 Aralık 2021 tarihinde yapılan Avukatlar için Adli Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınavından 94,85 puan alarak Türkiye İkincisi dahi mülakatta “Başarısız” bulunmuştur.“

‘Yargının kökleşmiş sorunlarını çözmek için DEVA Partisi olarak hazırız’

“Yargının sorunları ne kadar kökleşmiş olursa olsun kader değildir. Bu çürümüş yapıyı değiştirmek elimizde. Hukuk devleti yolunda adil bir yargı için en önemli değişiklik iktidar değişikliği olacak. En önemli değişim ülkeyi yöneten zihniyetin yani bu iktidarın topyekûn değişmesi olacak. İktidar değiştiği anda, bizler iktidara geldiğimiz anda yargının üzerindeki baskı bir anda sona erecek. DEVA Partisi olarak açıkladığımız Adil Yargı Eylem Planımızda belirttiğimiz üzere; HSK kapatılmalı ve iki ayrı kurul olarak yapılandırılmalı. Ceza yargılamalarında avukat ile savcı eşitlenmeli, denk bir ilişki olmalı. AYM’nin ve AİHM’in kararları herkes ve bütün yargı organları tarafından istisnasız uygulanmalı. Hakimlik ve savcılığa girişte mülakat kaldırılıp yerine iki aşamalı yazılı sınav getirilmeli. İlkokul müfredatına hukuk ve demokrasi dersleri konulmalı. Kriterlere uymayan hukuk fakülteleri kapatılmalı, hukuk eğitiminde nitelik artırılmalı. Yüksek yargıda farklı kaynaklardan gelen üyeler atanmalı ve çoğulculuk sağlanmalı. Yüksek yargıda cinsiyet kotası uygulanmalı.”

Etiketler

Fehmi Duman