Vatandaşlık Satışının Türkiye Üzerindeki Stratejik Sonuçları

VATANDAŞLIK SATIŞININ
TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ STRATEJİK SONUÇLARI
Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN
Kaynak: https://nvi.gov.tr/sss-vatandaslik-hizmetleri
ULUSLARARASI HUKUK VE SİYASET TEORİSYENLERİ UZUN ZAMANDAN BERİ VATANDAŞLIĞIN METALAŞMASI VE PARALI VİZE PROGRAMLARIYLA GÖÇMEN KABULÜ KONUSUNDA KAFA YORMAKTADIR (Nazlı Töre, 2019: 93). METALAŞMA (ARAPÇA) KULLANIM EŞYASI, ALINIP SATILAN ANLAMLARINA GELMEKTEDİR. VATANDAŞLIK SATIŞI İLE BİR ÜLKENİN MANEVÎ DEĞERLERİNİ İFADE EDEN VATAN VE VATANDAŞLIK KAVRAMLARI TÜM ÖZELLİKLERİNİ KAYBETMEKTEDİR.
Vatandaşlık en basit tanımla, kişinin devlete aidiyetini gösteren hukuki ve siyasi bağı ifade eder. Vatandaşlık bağı nedeniyle kişi, vatandaşı olduğu devletin diplomatik korumasından yararlanır, seçme-seçilme ve kamu hizmetlerine girme gibi birtakım haklara sahip olur. Vatandaşlık aynı zamanda ülke savunmasına katılma, vergi verme, devletin koymuş olduğu kurallara uyma ve hepsinden önemli olarak sadakat yükümlülüğünü içerir. Bu bağlamda vatandaşlık aslında kişi ile devlet arasında karşılıklı hak, görev ve yükümlülük ilişkisi doğurur. Bununla birlikte, bu ilişki bir sözleşme ilişkisi değildir. Devlet vatandaşlık bağının nasıl kurulacağını ve kaybedileceğini belirleme konusunda mahfuz yetkiye sahiptir. Diğer bir anlatımla, devlet egemenlik hakkını kullanarak kime vatandaşlık verileceğine ya da kimin vatandaşlıktan çıkarılacağına kendisi karar verir. Vatandaşlık asli olarak doğum yoluyla kazanılır. Bu şekilde kazanılan vatandaşlıkta kişi ile devlet arasındaki bağlılığın mevcut olduğu kabul edilmektedir. Uluslararası uygulamada hemen hemen tüm devletler soy bağı (kan esası- ius sanguinis), doğum yeri (toprak esası-ius soli) veya bunların her ikisine bağlı olarak doğum yoluyla kişiye vatandaşlık hakkı tanımaktadır. Vatandaşlığın bu şekilde aslen kazanılması yoluna ilave olarak, devletler egemenlik haklarını kullanarak bazı kişilere sonradan vatandaşlık (ius nexi) hakkı tanıyabilir. Müktesep vatandaşlık olarak da anılan bu müessese ile devletler olağan veya olağanüstü yoldan bazı kişilere vatandaşlık verebilmektedir. Olağan usulde devletler kendi topraklarında yaşayan ve ülke bağları bulanan yabancılara belirli koşullar dâhilinde vatandaşlığa alınma imkânı tanıyabilmektedir. Bu bağlamda devletler evlenme ve evlat edinilme gibi kişinin vatandaşlığına geçmek istediği ülke ile irtibatını sağlayan hukukî olaylara sonuç bağlayabildikleri gibi, genel bir yol olarak ülkede belli bir süre ikamet eden yabancılara dil bilme, millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından tehlike oluşturmama gibi belli koşullar dâhilinde vatandaşlığa geçme imkânı sağlayabilmektedir. Vatandaşlığın olağanüstü yolla kazanılmasında ise, devletler istisnai bazı hallerde takdir yetkilerini kullanarak ekonomi, spor, kültür, bilim ve sanat gibi alanlarda özel niteliği haiz yabancıları, olağan vatandaşlığa alınma yoluna kıyasla kolaylaştırılmış bir usulle vatandaşlığa alabilmektedir (Talat Kaya, 2021: 116). Bilim, kültür, sanat ve spor gibi alanlardaki üstün vasıfları nedeniyle oturma izni ve/veya vatandaşlık alan kişi sayısının görece az olması ve uygulamaların kişiye özgü olması nedeniyle konu literatürde tartışmaya neden olmamıştır. Benzer şekilde, ekonomik yatırımın yanı sıra yatırımcının girişimcilik ve iş kurma becerisi gibi nitelikleri göz önüne alınarak yetkili makamın takdiriyle istisnai nitelikte verilen oturum izni ve vatandaşlık uygulamaları da eleştiri konusu yapılmamıştır. Esasen, diğer istisnai vatandaşlık kazanma hallerinde olduğu gibi ekonomik katkı sağlamaya dayalı olarak vatandaşlık kazanan kişi sayısı da sınırlı kalmıştır. Bununla birlikte, yatırımcının niteliğini önceleyen yatırım yoluyla vatandaşlık uygulamaları son 30 yılda boyut değiştirmiş ve pek çok ülke yatırımcının niteliğinden çok elde edilen mali kaynağı ön plana alan vatandaşlık programları kabul etmeye başlamıştır. Yatırımcı programları olarak da adlandırılan bu uygulamalar önceleri küçük ada devletlerinde başlamış, özellikle 2008 krizi sonrasında, Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere daha geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Türkiye de uluslararası gelişmelerden uzak kalmamış ve 2016 yılında yapmış olduğu mevzuat değişikliği ile ekonomik katkının ön planda tutulduğu yatırım yoluyla vatandaşlık kazanma uygulamasını hayata geçirmiştir. Yatırımcı programlarının temelinde ekonomik kaynak yaratma, özellikle de küresel ekonomik krizlerin yaratmış olduğu olumsuzlukların varlıklı kişilerin ülkeye getirecekleri ekonomik katkılar ile azaltılması hedefi bulunmaktadır. Bununla birlikte, yatırımcı programlarında, ekonomik katkının kişinin niteliğinin önüne geçmesi hatta tek koşul olarak aranması, uygulamaları uluslararası düzeyde tartışılır hale getirmiştir. Eleştiriler güvenlik, vergi, seçme ve seçilme hakkı, askerlik yükümlülüğü ve ekonomik fayda başlıkları altında toplanabilir. Söz konusu eleştirilerin temelinde ise vatandaşlığın metalaştırılması ve aidiyet bağı tesis edilmeden vatandaşlığın verilmesi hususları yatmaktadır(Talat Kaya, 2021: 116-117).
İlk Türk Devletleri’nden Cumhuriyet’in ilanına kadar olan dönemde de farklı eğitim kurumlarında vatandaşlık idealleri yeni nesillere kazandırılmıştır. Özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren yeni ideolojiyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını, ulus-devlet anlayışını içselleştirmiş “TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI” yetiştirmek arzulanmıştır (Selçuk Beşir Demir, Vatandaşlık Bilgisi, 2016:4). Bir devlete hukuki bağla bağlı olma anlamını taşıyan vatandaşlık, hukuksal eşitlik söylemi ile birey ve toplum bütünleşmesini sağlayan temel bir olgu olmasının yanında siyasal ve toplumsal bir içeriğe de sahiptir. Bireyin etkinlik alanı, bu çerçeve içinde vatandaşlık sıfatıyla çizilmektedir. Genel anlamıyla devlete yasal üyelikle tanımlanan kavram, belirtilen bağın gereği olarak bir yönüyle haklar demeti sunarken bir yönüyle de yükümlülükleri beraberinde getirmektedir. Çok boyutlu bir sürece işaret eden vatandaşlık, bu çalışmada Türk vatandaşlığının kazanılmasındaki usuller temelinde ele alınmaktadır. Türk vatandaşlık hukuku mevzuatı günümüze değin; Osmanlı İmparatorluğu döneminde çıkarılan ve çağının gereklerine uyularak hazırlanan ilk uyrukluk düzenlemesi sayılan “Tabiyet-i Osmaniye Kanunnamesi”(1869) başta olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti döneminde bu kanunnamenin yerini alan 1312 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu (1928), 1934 tarihli İskân Kanunu, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları, 403 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu (11 Şubat 1964) ve ilgili yönetmelikler temelinde bir gelişim izlemiştir. Türk vatandaşlığının kazanılması, yitirilmesi gibi konuları düzenleyen 403 Sayılı Kanun, 5901 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 12.06.2009 tarihinde yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kalkmıştır. Anayasal kabulde, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir”.(1982 Anayasası m.66). 1982 Anayasası, 1924 ve 1961 Anayasalarında olduğu gibi vatandaşlığı devletle birey arasında kurulan hukuki bir bağ olarak tanımlamaktadır. 1924 Anayasası’nın, 1961 ve 1982 Anayasalarından farklı olarak, modernleşen bir siyasal toplum ve toplumla devlet arasındaki bağı kuracak, cumhuriyetçi vatandaşlık modelinin yasal düzeyde kimlik temelli değil vatandaşlık temelli bir anlayışa sahip olduğu iddia edilebilir. Bu iddianın dayanağı olarak “TÜRKİYE AHALİSİNE DİN VE IRK FARKI OLMAKSIZIN VATANDAŞLIK İTİBARİYLE TÜRK ITLAK OLUNUR” (1924 ANAYASASI MADDE:88) hükmü gösterilmektedir. Bununla birlikte Anayasalarımızda devletle birey arasında kurulan bağın kökene, asıla başka bir deyişle ırka atıf yapmadığı, bağı hukuksal bir alanda “vatandaşlık” ilişkisiyle ifade etme amacının taşındığı da söylenebilir. Türk ana ya da babanın çocuğu olmadaki mantık kurgusunun asılla ilişkilendirilmediği maddeden anlaşılmaktadır. Buna göre Türk vatandaşlığını kazanan bir yabancının Türk vatandaşlığını sonradan kazanması, onu asli yoldan Türk vatandaşı olanlarla eşitlemekte, anayasal ve kanuni hakların kullanılması noktasında bir ayrımcılık güdülmemektedir. 1964 tarihli ve 2009 tarihli Türk Vatandaşlığı Kanunlarına, vatandaşlığın kazanılması ve kaybedilmesine ilişkin durumları yasal çerçevede açıklığa kavuşturan birer pozitif hukuk formu olmanın ötesinde anlam yüklemek, belirtilen kanunlarda temel hak ve özgürlüklere ilişkin ayrıntılı düzenlemeler beklemek yanıltıcı olacaktır. Vatandaşlığı yalnızca hukuki bağ ile değil asıl ve köken gibi çağdaş sayılmayan bir takım unsurlarla açıklayan ve özellikle bazı yasal haklardan yalnızca köken itibariyle vatandaş olanların yararlanmasına imkân tanıyan ülkelerin varlığı düşünüldüğünde, 1982 Anayasasının uyrukluk konusundaki düzenlemelerinin mahiyeti algılanabilir. Örneğin ABD Anayasası’na göre (Vatandaşlık Hakları, madde:2) başkan seçilebilmek için, ABD vatandaşlığının doğumla kazanılması şartı aranılmaktadır. Yine Yunan hukukunda Türkiye’deki vatandaşlık kavramı yerine “asıllılık”, “köken” kavramı tercih edilmekte, dolayısıyla ırkçı bir anlayış benimsenmektedir. Yunan asıllılık hukukunda “asıllılık” ve “uyrukluk” farklı kavramlara ve anlamlara karşılık gelmektedir. Asyalılar ve siyahiler bu ülkede Yunan uyrukluğunu kazansalar da asıllılığını kazanamazlar. Yunanistan’ın sınır bölgelerinde taşınmaz mal edinme hakkına yalnızca Yunan asıllılar sahiptir. Almanya, soy ve kana dayalı vatandaşlık tanımından, ancak 2000 yılında kabul edilen Yeni Vatandaşlık Yasası ile vazgeçebilmiştir (Şeniz Anbarlı Bozatay, 2010: 171-172).
BUGÜNDE (2023) GEÇERLİ OLAN ANAYASAMIZIN 66. MADDESİ: TÜRK DEVLETİNE VATANDAŞLIK BAĞI İLE BAĞLI OLAN HERKES TÜRK’TÜR” DERKEN “VATANDAŞLIK VE TÜRKLÜK” BİR AİDİYET VE TERBİYE TEMELİNDE İNŞA EDİLDİĞİ VURGULAR. BU HALDE YAPANCILARA PARA İLE VATANDAŞLIK VERİLMESİ TÜRK TOPLUMUNA NE AİDİYET BAĞI NE EKONOMİK GELİŞMİŞLİK NE DE STRATEJİK AVANTAJ GETİREBİLİR. Ancak Türkiye’nin zayıf noktalarını artırır ve yıkılmasını hızlandırabilir. Herhangi bir ülkenin istilasında emperyalist bir düşüncenin askeri müdahalesi için yaptığı masraf mı yoksa hedef ülkeye kendi yahut başka ülkelerin vatandaşlarını yönlendirip o ülkeden para karşılığı vatandaşlık aldırılmasınıdır? Örneğin Rusya’ya giriş ve çıkışın ne kadar zor olduğu turistik ziyaretlerde bile bilinmektedir. Fakat Rusya vatandaşlarının özellikle Akdeniz bölgesinden arazi ve mülk edinim yoluyla vatandaşlık aldığı yıllardır izlenmektedir. Rusya-Ukrayna savaşında adeta Putin kapıları açmış Türkiye Ruslar için açık yerleşim alanı olmuştur. Antalya-Mersin hattı sıcak denizlere inmenin en o kolay yoludur. Mersin Akkuyu Nükleer Santrali bu projenin odak noktası olmaktadır. Diğer taraftan Çarlık Rusya döneminden beri Çukurova- Adana-Mersin- başta olmak üzere Klikya antik adı etrafında Klikya Ermenistan’ı(Küçük Ermenistan) kurdurma çabaları da devam etmektedir.
Türkiye’yi bekleyen bir diğer istila planı ise İsrail-Arap-Afgan(Peştun)-Fars-Afrika’lı vd. istila planıdır. Türkiye’de inanılmaz oranda emlak satışı ile birlikte Suriye başta olmak üzere geçici sığınmacılara vatandaşlık verilmesi söz konusu olamayacağı halde verilme girişimleri kanunlara aykırıdır. Bürokratlar, memurlar, bankacılar, iş takipçileri ve emlakçılar vatanın sosyal ve millî fay hatlarını kırmaları halinde kanunlar önünde sorumlu olacaktır! 1062 Kanun Numarası, 28/5/1927 tarihli: “Hudutları Dahilinde Tebaamızın Emlakine Vaziyet Eden Devletlerin Türkiye’deki Tebaaları Emlakine Karşı Mukabelei Bilmisil Tedabiri İttihazı Hakkında Kanun”da ifade edildiği üzere SURİYE VATANDAŞLARI GAYRİMENKUL EDİNİM YOLU İLE TÜRK VATANDAŞLIĞINA MÜRACAAT EDEMEZLER.
Bu kanunun 1. ve 2. Maddeleri şu şekilde düzenlemiştir;
Madde 1 – İdari mukarrerat veya fevkalade veya istisnai kanunlarla Türkiye tebaasının hukuku mülkiyetini kısmen veya tamamen tahdit eden devletlerin Türkiye’deki tebaasının hukuku mülkiyeti dahi icra Vekilleri Heyeti karariyle Hükümet tarafından mukabelei bilmisil olmak üzere kısmen veya tamamen tahdit ve menkulat ve gayrimenkulatına vaziyet olunabilir. Vaziyed edilen emvalin varidatı ve ledelicap tasfiyelerinden mütevelit hasılatı, vesaika istinaden isbat edecekleri zarar nispetinde, zarar gören Türk tebasına tevzi olunur.
Madde 2 – Zarar gören vatadaşların istinat edecekleri vesikaların şekil ve suret ve merci tanzimi İcra Vekilleri Heyetince bir talimatname ile tayin ve tespit olunur.
YUKARIDA VERİLEN MADDELERİN HÜKÜMLERİNE DİKKAT EDİLİRSE İLE İDARİ KARARLAR VE OLAĞANÜSTÜ VEYA İSTİSNAİ KANUNLARLA TÜRK VATANDAŞLARININ MÜLKİYET HAKKINI KISMEN VEYA TAMAMEN SINIRLAYAN DEVLETLERİN TÜRKİYE’DEKİ VATANDAŞLARININ MÜLKİYET HAKKINI, MİSİLLEME OLARAK KISMEN VE TAMAMEN SINIRLAMA VEYA EL KOYMAYA BAKANLAR KURULU(7. TEMMUZ .2018 TARİH 700 SAYILI KHK 4. MADDE İLE CUMHURBAŞKANINCA) YETKİLİ KILINMIŞTIR (Sinan Şığva, 2016: 186).
Üstelik bu gerçek “Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü” web (https://nvi.gov.tr/sss-vatandaslik-hizmetleri) (Erişim Tarihi: 26. 2. 2023)sayfasında sıkça sorulan sorularda 31. sırada şu şekilde belirtilmektedir:
31-Yabancıların Yatırım yolu ile vatandaşlığa müracaatlarında kanuni sınırlamalar var mıdır? “Herhangi bir sınırlama olamayıp diğer taraftan gayrimenkul edinimi ile Türk Vatandaşlığına müracaatta 6302 sayılı Kanun ile değişik 35. maddesi uyarınca Türkiye 183 ülkenin vatandaşlarına karşılıklılık şartı aranmaksızın taşınmaz alma imkânı sağlamıştır. Ancak, 1062 sayılı Mukabele-i Bilmisil Kanunu uyarınca Türkiye’de bulunan taşınmaz mallarına hazinece el konulduğundan Suriye vatandaşları Gayrimenkul edinim yolu ile Türk Vatandaşlığına müracaat edemezler”.
01.10.1966 Tarih ve 6/7104 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Suriye ile Ülkemiz arasında bu konuda sürdürülen görüşmeler ve tasfiyeyi hedef tutan teklifler, müspet sonuca varmamış, Suriye Hükümeti, son zamanlarda Türklere ait taşınmaz mallara çeşitli vesilelerle ve özellikle 1958 yılında yürürlüğe konulan “Zirai reform” kanununun uygulanması bahanesiyle müdahale ve eritme politikasını sürdürmüş ve Türkler’’in mülkiyet haklarını ileri derecede kısıtlamıştır. Ülkemizde, Suriyelilere ait gayrimenkuller üzerindeki temliki tasarruflar, Bakanlar Kurulunun 13.1.1939 gün, 2/10250; 14.2.1942 gün, 2/17317 ve 18.1.1958 gün, 4/9697 sayılı Kararları ile kısıtlamış bulunmaktadır. Suriye Hükümeti’nin, vatandaşlarımızı mülkiyet haklarından mahrum eden tutumları karşısında, Hükümetimiz de 1062 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanarak misilleme tedbiri almak zorunluluğunu duymuş ve Suriye uyrukluların Türkiye’deki gayrimenkullerine tasfiye maksadıyla el koyma kararı alınmıştır. El konulan Suriye uyruklulara ait mallar hakkında yapılacak işlemler, kararname ekinde yer alan 17.10.1966 tarih ve 12428 sayılı “Suriye Uyrukluların Mallarının Tespiti ve Bu Mallara Konulması Hakkında Yönetmelikte” belirtilmiştir.( Sinan Şığva, 2016: 188)
TÜRKİYE–SURİYE ARASINDAKİ EMLAK SORUNLARINA BAŞLANGICINDA SURİYE HÜKÜMETİNCE SURİYE’DE TAŞINMAZ MALI BULUNAN VATANDAŞLARIMIZIN TASARRUFLARINA YÖNELİK BİR TAKIM KISITLAMALAR UYGULANMIŞTIR. TÜRKİYE HÜKÜMETLERİ DE UYGULANAN BU KISITLAMALARA KARŞI 1062 SAYILI MUKABELE-İ BİLMİSİL KANUNU UYARINCA SURİYE UYRUKLULARININ TÜRKİYE’DE MEVCUT BÜTÜN TAŞINMAZLARINA EL KONULMUŞTUR. SURİYE UYRUKLULARININ YENİ TAŞINMAZ EDİNİMİ DE YASAKLANMIŞTIR. El konulan bu taşınmaz mallar maliye kuruluşları tarafından idare edilmektedir. Yani Suriye uyrukluların malları Türk devletinin denetimi altına alınmıştır. Türk yargısı Hazineye kalan bir yerin olağanüstü zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesinin mümkün olmayacağına karar vermiştir( Sinan Şığva, 2016: 193).
DİĞER TARAFTAN MUTLAKA DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN TÜRK VATANDAŞLIĞIN SONRADAN EDİNİMİ BAŞLIĞI ALTINDA EKONOMİK SAİKLERLE VATANDAŞLIK VERİLMESİDİR. Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik (TVKUY)’in 20. maddesi son değişikliklerden sonra aşağıdaki gibidir:
Türk vatandaşlığının istisnai olarak kazanılması, başvuru için gerekli belgeler ve yapılacak işlemler
MADDE 20 – (1) Kanunun 12 nci maddesinde sayılan hallerde yabancı, istisnai olarak Türk vatandaşlığını kazanabilir.
(2) Aşağıdaki şartlardan herhangi birini sağlayan yabancı, Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında Cumhurbaşkanı kararı ile Türk vatandaşlığını kazanabilir:
-
a) En az 500.000 Amerikan Doları veya karşılığı döviz tutarında sabit sermaye yatırımı gerçekleştirdiği Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca tespit edilen.
-
b) En az 400.000 Amerikan Doları veya karşılığı döviz tutarındaki taşınmazı tapu kayıtlarına üç yıl satılmaması şerhi koyulmak şartıyla satın aldığı veya kat mülkiyeti ya da kat irtifakı kurulmuş, en az 400.000 Amerikan Doları veya karşılığı döviz tutarı peşin olarak yatırılan ve tapu siciline üç yıl süreyle devir ve terkini yapılmayacağı taahhüdü şerh edilmek şartıyla noterde düzenlenmiş sözleşme ile taşınmazın satışının vaat edildiği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca tespit edilen.
-
c) En az 50 kişilik istihdam oluşturduğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca tespit edilen.
ç) En az 500.000 Amerikan Doları veya karşılığı döviz tutarında mevduatı üç yıl tutma şartıyla Türkiye’de faaliyet gösteren bankalara yatırdığı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunca tespit edilen.
-
d) En az 500.000 Amerikan Doları veya karşılığı döviz tutarında Devlet borçlanma araçlarını üç yıl tutmak şartıyla satın aldığı Hazine ve Maliye Bakanlığınca tespit edilen.
-
e) En az 500.000 Amerikan Doları veya karşılığı döviz tutarında gayrimenkul yatırım fonu katılma payı veya girişim sermayesi yatırım fonu katılma payını en az üç yıl elinde tutma şartıyla satın aldığı Sermaye Piyasası Kurulunca tespit edilen.
-
f) En az 500.000 Amerikan Doları veya karşılığı döviz tutarında katkı payını, kapsamı Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından belirlenen fonlarda tutma ve üç yıl sistemde kalma şartıyla bireysel emeklilik sistemine yatırdığı Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumunca tespit edilen.