Türkiye’m Partisi Samsun İl Başkanı Murat Uzman atandı
Türkiye’m Partisi Samsun İl Başkanı Murat Uzman atandı
TÜRKİYE’M PARTİSİ TÜRKİYEMİZE
” YENİ BİR SES YENİ BİR NEFES OLACAK”
Adil ve Mutlu bir Yaşam İçin TÜRKİYEM PARTİSİ
Türkiye’m Partisi Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu ve diğer ilgili kanunlar çerçevesinde faaliyette bulunan siyasi bir partidir.
Türkiyem Partisi Atatürk ilke ve inkılaplarını korumak, yaşatmak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatan ve millet bütünlüğüne sahip çıkmak, “Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir” ilkesini ülkü edinmek, milletimizin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması
için gayret göstermek, insan haklarını ırk, din, dil, cinsiyet gözetmeden savunmak, demokrasiyi
merkezine oturtmak, tüzük ve parti programımızda yazılı diğer hususları gerçekleştirmek,
Dürüstlük, çalışkanlık, hoşgörü, liyakat, özgürlük, adalet, gençliğe gelecek, çağdaşlık,
insan hakları, adil paylaşım, sevgi, manevi değerler ve batı standartlarında demokrasi gibi değerlerin teminatı olmak,
Kişinin inançlarına dayatma yapılmasına, her ne suretle olursa olsun fırsat vermemek,
Gelir dağılımı arasındaki dengeleri adil hale getirmek,
Parti programında yazılı tüm ilkeleri halkla yapılmış akit sayarak tamamının gerçekleştirilmesini sağlamak.
Üniter devlet yapısının korunmasını, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan
ülkemize ariz olan her türlü bölücü düşünce ve harekata karşı olmak
Özellikle insan hakları ve demokrasinin yanında, çevre problemleri, gençlik problemleri, trafik problemi ve esnafımızın problemlerini acil olarak çözmek.Amacıyla kurulmuştur.
Samsun Tarihi
Samsun tarihi, tarih öncesi dönemde Eski Taş Çağına kadar uzanır ve buradaki ilk yerleşik topluluğun izlerine günümüzden yaklaşık 7 bin yıl önce rastlanmıştır. Yerleşim geçmişi MÖ 60.000 yılına dek uzanan Samsuna yerleşen ilk topluluk MÖ 5000-3500 arasında buraya gelen Kaşkalardır. Kaşkaların ardından Hitit dönemini yaşayan şehir MÖ 1182 ile MÖ 546 yılları arasında sürekli el değiştirmiş ve bu yıldan itibaren Pers hâkimiyetine girmiştir
Perslerin ardından Makedonya, Pontus, Roma, Bizans egemenliği gören Samsun bunların ardından bir Ceneviz kolonisi haline gelmiştir. Bu dönemde Dânişmendliler Beyliği tarafından kuşatılan Samsun alınamamış ve şehrin hemen yanına “Müslüman Samsun” adıyla yeni bir şehir kurulmuştur. I. Mehmed dönemine dek iki Samsun şehri de varlığını sürdürmüş, bu dönemde her iki şehir de Osmanlı Devleti topraklarına katılarak birleştirilmiştir. 1422-1428 yılları arasında Osmanlı hâkimiyetinden çıkan Samsun tekrar Osmanlı toprağı olmuş ve 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilânına dek bu durumunu sürdürmüştür. Türkiye’nin kurulmasına dek uzanan ve 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla başlayan sürecin başlangıç durağı olması nedeniyle özel bir konumu bulunan Samsun “19 Mayıs Kenti” olarak anılmakta ve 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’na ev sahipliği yapmaktadır.
Amisos’tan Samsun’a Samsun Adının Kaynağı
Samsun adının Yunanca “Amisos” kelimesinden gelme olduğu ileri sürülmüşse de bu kelimenin kökeninin eski yunan öncesi döneme dayandığı daha kuvvetli bir ihtimaldir. Söz konusu kelimenin Yunanca olmayıp Palaskça olduğu bugün Yunan tarihçileri tarafından da kabul edilmektedir. Amisos adının bölgeye deniz yoluyla gelen Yunanlalar tarafından verilmeyip, Amasia gibi Anadolu menşe’li bir kelime olduğu ihtimali daha ağır basmaktadır. Roma İmparatoru Pompeius M.Ö.64 yılında Amisos’a geldiği zaman şehrin ismini Pompeiopolis’e çevirmişse de bu isim kalıcı olmamış ve Amisos adı bundan sonraki dönemlerde de geçerliliğini korumuştur.
Bugün kullandığımız “Samsun” adının ortaya çıkışı, Türkler’in buraya hakim olmasından sonradır. XII.ve XIII. asırlardaki Türk kaynaklarında Samsun ismi kullanılırken aynı tarihlerdeki Batı kaynaklarında ise “Sampson” adı kaydedilmektedir. Gerek Samsun gerekse Sampson kelimelerinin Amisos’tan tahvil edildiği şüphesizdir. Osmanlı dönemi kaynaklarında ise yazılış farkları olsa bile Samsun kelimesinin kullanıldığı görülmektedir. Ancak bu dönemde şehrin adı Samsun olarak anılmakla birlikte, sancak adı olarak “Canik” adı kullanılmıştır. Cumhuriyet döneminde idari düzenleme ile vilayet haline getirilen şehir günümüzde de “Samsun” adı ile anılmaktadır.
Karanlık çağların ardından MÖ 5000-3000 yılları arasında Anadolu’ya gelen ve Hattilerin bir kolu olduğu düşünülen Kaşkalar, MÖ 3500’lü yıllarda Mert Irmağı kenarında, günümüzde Dündartepe Höyüğü’nün bulunduğu yerde bir site oluşturmuşlardır. 15 m yüksekliğinde, 200 m genişliğinde ve uzunluğunda olan höyüğün kazıları sırasında en eski yerleşimin Bakır Çağı’na ait olduğu saptanmıştır. Tekkeköy Irmağı kenarında keşfedilen bir yerleşim yerindeki kazılar ise bu yerleşimin Geç Bakır Çağı ile Tunç Çağı özelliklerini taşıdığını, yerleşimde yaşayanların avcılık-toplayıcılık ile geçinip Taş Çağı aletlerini kullandığını göstermiştir ve yerleşimde herhangi bir yapıya rastlanmamıştır. Dündartepe Höyüğü ve Tekkeköy yerleşiminin yanı sıra kent çevresinde yer alan Kale Doruğu Höyüğü ve İkiztepe Höyüğü kazılarında bu yerleşimlerin köy tipinde olduğu ve küçük topluluklar tarafından kurulduğu belirlenmiştir. Ahşap evlerde oturan bu halkların avcılık, hayvancılık ve balıkçılık yaparak geçindiği; kumaş ve deri işleyebildiği; bakırdan alet, silah ve takı yapabildikleri saptanmıştır. Ayrıca yerleşim yerinin dışında keşfedilen mezarlıklarda yapılan incelemeler ölülerin kullandıkları eşyalarla birlikte gömüldüğünü ortaya çıkarmıştır.[ İkiztepe mezarlarında yapılan incelemeler burada yaşayan halkın Kuzey Karadeniz, Romanya, Bulgaristan ve Kafkasya kıyılarında bulunan halklarla ırkdaş olduğunu kanıtlamıştır.
Modern tarihçilikte varlıkları tartışmalı olan Amazonların Kuzey Anadolu’da yaşadıkları sanılmaktadır. Antik Çağ’da yaşayan oyun yazarı Eshilos, Amazonların Thermodon kıyısındaki Themiskira köyünde yaşadıklarını; tarihçi Herodot ise İskit topraklarına uzanan maceralarını aktarmaktadır. Hangi dönemde Samsun çevresine yerleştikleri bilinmeyen Amazonlar, Platon ve Sokrates’in aktardıklarına göre zamanla Batı Anadolu’ya doğru yayılmış ve Atina önlerine kadar gelmişlerdir. Herodot’un aktardıklarına göre Atina’dan dönmekte iken Amazon gemilerinin erkek gemicileri Atinalılar tarafından öldürülmüş, gemiciliği bilmeyen Amazonlar kaçarken açık denizde boğulmuş ve ülkeleri de yerli kavimler tarafından işgal edilmiştir. Antik kaynaklarca yalnız kadınlardan oluşan bir topluluk olduğu aktarılan Amazonların aslında Hititler, İskitler ya da Sarmatlar olduğunu öne süren farklı görüşler bulunmaktadır.
Kent, MÖ 1182 civarında Hitit İmparatorluğu’nun çöküşünü takiben Frigler tarafından ele geçirilmiş ve tahrip edilmiştir. Aynı dönemde Kimmerler de Doğu Karadeniz’de yer alan kentleri yakıp yıkmışlardır. Lidya Kralı Gigis Kimmerleri yenilgiye uğratıp bölgeden kovmuşsa da bu dönemde şehir harabe hâline dönüşmüştür. Bunun üzerine eski kentin güneybatısına yeni bir yerleşim kurulmuş, tarıma elverişli zengin toprakları ve artan nüfus baskısı nedeniyle MÖ 7. yüzyılda Foçalıların ve/veya Miletlilerin ilgisini çeken bölge kolonileştirilmiştir. Aralarındaki rekabet nedeniyle Lidya’nın kendisine uyguladığı düşmanca politika sonrası karayolu üzerinden ticaret hacmi azalan Milet ağırlığı denizyoluna vermiş ve özellikle Pontus bölgesinde yoğun çalışma yürüterek bölgede hızlı bir kolonizasyon politikası gütmüştür. Milet, zaman içerisinde bütün Karadeniz kıyılarına yayılan bir koloni ağı kurmuş, Samsun ilk defa bu dönemde ticari yönden örgütlenerek hızla gelişmiş ve Karadeniz kıyısındaki yaklaşık doksan kent henüz emporion seviyesini aşamamışken Samsun ticari merkez hâline gelmiştir. Şehir yaklaşık MÖ 436 yılında muhtemelen Perikles’in Pontus seferi sırasında Athinoklis kumandasındaki ordu tarafından Atinalılarca ele geçirilmiş ve adı Peiraieus yapılmıştır. MÖ 546’da ise Lidya Kralı Kroisos ile Ahameniş İmparatoru II. Kiros arasında geçen savaş sonrası Anadolu’da Grek egemenliğinin kırılması ile birlikte şehir Pers hâkimiyetine girmiştir.
Ahameniş İmparatorluğu’nu yeniden örgütlemeye girişen I. Darius döneminde kent, Kapadokya satraplığının hâkimiyet bölgesi içine alınmış ve tiran unvanı taşıyan askerî valiler tarafından yönetilmeye başlanmıştır. MÖ 331 yılında İskender’in Persleri Gaugamela Muharebesi’nde yenilgiye uğratıp Ahameniş İmparatorluğunu Makedonya topraklarına katmasıyla birlikte Samsun da Makedon hâkimiyetine girmiş, böylece kentte askerî temelli bir yönetim anlayışından tekrar demokratik yönetime dönülmüştür. Bu dönemden itibaren şehir o döneme kadar Anadolu’nun kuzeyindeki en önemli liman şehri olan Sinopi’nin bu üstünlüğünü eline geçirmeye başlamış ve Orta Asya’dan uzanan önemli bir ticaret yolu buraya bağlanır hâle gelmiştir. Orta Asya’dan Fırat’a kadar gelen mallar Mazaka-Sebastea-Komana Pontiki-Laodikea hattını takip ederek şehre ulaşmakta ve buradan denizyoluyla batıya aktarılmaktaydı.
İskender’in ölümüyle birlikte zayıflayan ve parçalanan Makedonya’dan bağımsızlığını ilân eden bölgelerden biri de I. Antiohos liderliğindeki Seleukos İmparatorluğu olmuş, Samsun MÖ 315’te bu devletin idaresi altına altına girmişse de durum uzun sürmemiş, kısa süre sonra Ariobarzanis ya da II. Mithridatis döneminde Pontus Krallığı toprakları içerisine sokulmuştur. Kral olduktan sonra önemli atılımlar yapan ve Kırım’a kadar krallık topraklarını genişleten VI. Mithridatis’in döneminde kraliyet ikâmetgâhı olarak kullanılan Samsun önemli bir gelişme göstermiş, geniş bir imar hareketi başlamış Eupatoria adıyla yeni bir mahalle kurulmuştur. VI. Mithridatis, MÖ 85 yılında Roma Cumhuriyeti’ne saldırmış, beş yıl süren savaş boyunca tanınmış Romalı generallerden Lucius Cornelius Sulla, Lucius Licinius Lucullus ve Gnaeus Pompeius Magnus’a karşı zaferler kazanmıştır. MÖ 63 yılında Lucullus lejyonlarıyla Amisos, Sinopi ve Trebizond’u ele geçirmiş; Pompeius ise VI. Mithridatis’in üzerine yürümüş ve kesin bir zafer kazanmıştır. Lucullus tarafından ele geçirilen şehir bir gün boyunca yağma edilse de bütünüyle yıkılmaktan kurtarılarak kısmen de olsa tamirat görmüş ve Bitinya ve Pontus eyaletine bağlanmıştır.
Jül Sezar’ın suikaste uğramasının ardından kurulan ikinci triumvirlik döneminde Marcus Antonius’un hâkimiyet sahasında kalan ve Pontus Polemoniacus eyaletine bağlanan şehri yöneten Straton adındaki “zalim bir vali”den bahseden kaynaklar bu noktada farklı anlatımlar sunmaktadırlar. Strabon, şehrin 30 yılında Aktium Muharebesi’nde Antonius’un yaşadığı hezimeti takiben Augustus tarafından Straton’un yönetiminden kurtarıldığını belirtmekte, Joseph Hilarius Eckhel ise valinin daha öncesinde 33 yılında Antonius tarafından şehirden kovulduğunu savunmaktadır. William Mitchell Ramsay ise Diadumenianus zamanında basılan bir sikkeden hareketle 31 yılını şehrin Straton’dan kurtarıldığı yıl olarak vermektedir. Warwick William Wroth da yine bir sikkeye dayanarak aynı olayı 35 yılına isnat ettirmektedir. Olayın miladi takvime göre gerçekleştiği yıl farklı kaynaklarca farklı şekillerde değerlendirilmekle birlikte şehirliler bu olayı takvim başlangıcı olarak kabul ederek o yılı 1 olarak tarihlendirmişlerdir.
Augustus tarafından tekrar serbest şehir ve Roma’nın müttefiki olarak ilân edilerek Missos adıyla anılmaya başlanan şehir sonraları Galatya eyaletine bağlanmıştır. 111-113 yılları arasında Samsun valisi olan olan Plinius’un İmparator Trajan’a yazdığı mektuptan şehrin yerel bir meclis tarafından kendi yasalarıyla yönetildiği öğrenilmektedir. Samsun, 2. yüzyılın sonlarından itibaren hür şehir imtiyazını yavaş yavaş kaybetmeye başlamış olup merkezî yönetime daha bağlı bir yönetim anlayışı gelişmiştir.
Geleneksel anlatıma göre Andreas’ın bizzat ziyaret ettiği şehir henüz 1. yüzyılda Hristiyanlaşmış; 303-305 yıllarında Diocletianus’un imparatorluğu sürerken bu dinin takipçilerine yönelik zulümler diğer yerlerde olduğu gibi Samsun’da da kendini göstermiş, Galerius’un iktidarında da bu durum sürmüştür. Bu durum Roma İmparatorluğu’nun 395’te bölünmesiyle birlikte sona ermiş, doğu topraklarına hükmeden ve resmî din olarak Hristiyanlığı benimseyen Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyet bölgesinde kalan Samsun Hristiyan bir şehir olarak varlığını sürdürmüştür.
İeroklis’in 6. yüzyıla tarihlenen Sinekdimos adlı eserinde Samsun, Pontiki piskoposluğunun Helenopontos eyaletine bağlı bir sahil kasabası olarak tanımlanmaktadır. I. Justinianus dönemiyle birlikte Armeniakon eyaletine bağlanan şehir, Orta Bizans döneminde Paflagonya ile Armeniakon themalarının kuzey sınırını oluşturmaktaydı. Geniş hinterlandı, iç kısımlardan gelen tahıl ürünleri ve bol zeytin hasadı nedeniyle Konstantinopolis ile Kırım arasında bir ara liman görünümünde olan şehir ayrıca Pontos Polimoniakos eyaleti ile yapılan denizyolu ticaretinin üssü olarak önemli liman kenti konumunu korumuştur. VII. Konstantinos’un kaleme aldığı eserdeHersonisos’un Samsun limanından gelen ürünler olmadığı sürece ayakta kalamayacağı aktarılmaktadır.
Bir ara Mutasım’ın emriyle 863 yılında Malatya Emiri Ömer bin Abdullah şehri ele geçirilip yağmalasa da şehir tekrar Bizans hâkimiyetine girmiştir. Amisos, 9. yüzyılın ikinci yarısında, 10. yüzyıl boyunca kommerkion ve ihracat merkezi olarak kalmıştır. Tarihî Grek şehri olan Amisos 11. yüzyılın ikinci yarısında Türklerin Küçük Asya’ya girmesi ile yoğun Ermeni göçü almış, 13. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren anlaşma ile Ceneviz Cumhuriyeti egemenliğine bırakılmıştır. Bu dönemden itibaren kent bir ticaret kolonisi olarak yaşamaya devam etmiştir.
1204’te Latin İmparatorluğu’nun kurulmasını takiben Konstantinopolis’ten kaçan Bizans soylularından I. Aleksios doğuda Trabzon İmparatorluğu’nu, I. Theodoros ise batıda İznik İmparatorluğu’nu kurmuştu. Kalan yerlerde ise Anadolu Selçuklu Devleti hâkimiyeti devam etmekteydi. Bu dönemde Amisos’ta Sabbas isminde Bizanslı bir vali bulunuyordu ve Ceneviz adına şehri idare ediyordu. I. Aleksios Amisos’u fethetmesi için kardeşi David’i göndermiş, buna karşılık olarak Sabbas İznik İmparatorluğu’na istinad etmiş, Müslümanlar da Anadolu Selçuklu sultanından yardım istemişlerdir.
1228 yılında I. Andronikos Samsun ve Sinop limanlarını yağmalasa da I. Alâeddin Keykubad sefere çıkarak bölgede otoriteyi sağlamıştır. 1230’ların ikinci yarısında patlak veren Babaî Ayaklanması Samsun’da da taraftar bulmasına karşın devlet kısa zaman içerisinde bölgedeki egemenliğini yeniden tesis etmeyi başarmıştır.
14. yüzyılın ortalarında Eretna Beyliği’ne geçen Samsun Alâeddin Eretna’nın ölümünden sonra başta Kubadoğulları Emirliği olmak üzere Canik beylikleri arasında sık sık el değiştirmiştir. 1395 yılında Candaroğulları Beyliği’nin elinde bulunan Samsun kısa bir süreliğine Kadı Burhâneddin Devleti tarafından ele geçirilmiş, Kadı Burhâneddin’in ölümünün ardından 1398 yılında I. Bayezid Samsun’u Osmanlı topraklarına katmış ve Bulgar çarının oğlu İskender’i vali tayin etmiştir. Hristiyanların bulunduğu eski Samsun’a ise Ceneviz ile barış içerisinde bulunulması nedeniyle dokunulmamıştır.
1402’de I. Bayezid’in Ankara Muharebesi’nde Timur’a yenilmesi sonrası Fetret Devri’ne giren Osmanlı Devleti’nin zayıflığından yararlanan Kubadoğulları tekrar Samsun’da hâkimiyet kurmuşlardır. Timur’un atamasıyla Amasya çevresinde emirliğini ilân eden Mehmed Çelebi’yi tanımayan Kubadoğlu Ali Bey, Tâceddinoğulları Beyliği üzerine yürüyerek Niksar’ı kuşatmıştır. Mehmed Çelebi ise Amasya’dan gelerek ani bir hareketle Kubadoğlu Ali Bey’i bozguna uğratmış ve Taşanoğlu Ahmed Bey’i Samsun valisi olarak atamıştır. 1414 yılına kadar Osmanlı himâyesindeki Taşanoğulları Beyliği tarafından yönetilen Samsun, Kubadoğlu Ali Bey’in oğlu Kubadoğlu Cüneyd Bey tarafından kuşatılmış ve ele geçirilmiştir. Kubadoğlu Cüneyd Bey daha sonra Osmanlı padişahından af dilemiş, bunun üzerine vali olarak makamında bırakılmıştır. Kastamonu Emiri Celâleddin Bayezid’in oğlu Candaroğulları Beyi Hızır Bey, Kubadoğlu Cüneyd Bey’i öldürterek Samsun’u işgal etmiş, daha önce çelebi sanıyla anılan fakat padişah olunca I. Mehmed adıyla tahta oturan Osmanlı padişahı bölgenin tamamen devlete bağlanması için Biçeroğlu Hamza Bey’i görevlendirmiştir. Amisos’a saldıran Biçeroğlu Hamza Bey, şehirde çıkan yangına rağmen tüm imkânlarıyla şehri savunan Cenevizlilere karşı muvaffak olarak Amisos’u ele geçirmiştir. Amasya Valisi Murad Çelebi ise Hızır Bey’in elinde bulunan Samsun’a yönelmiş, Hızır Bey kenti rızaen Osmanlılara teslim etmiştir. Böylece iki Samsun da Osmanlı hâkimiyeti altına girmiştir. Samsun Tâcü’t-Tevârih’e göre 1419, Âşıkpaşazâde’nin Tevârîh-i Âl-i Osman’ına ve Oruç Bey’in Tevârîh-i Âl-i Osman’ına göre ise 1416 yılında Canik adıyla Rum eyaletine bağlı bir sancak olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır.
1421’de tahta çıkan II. Murad’ın ilk yıllarındaki saltanat kavgası dönemini fırsat bilen Türkmenler Tokat, Amasya, Artova ve Sinop’a saldırmışlar; Kubadoğlu Cüneyd Bey’in oğlu Canik Emiri Hüseyin Bey de karışıklıktan faydalanıp 1422’de Samsun’u ele geçirmiştir. Yörgüç Paşa tarafından görüşme maksadıyla Amasya’ya çağrılan Türkmen liderlerin kılıçtan geçirilmesi üzerine Hüseyin Bey bizzat Amasya’ya giderek teslim olmuştur. 1428’de Canik beylerinin elinden alınan Samsun, Yörgüç Paşa’nın oğlu Hızır Bey’in yönetimine verilmiştir.
1774 yılında Canik muhassıllığına atanan Canikli Ali Paşa’nın ailesi 1808 yılına dek bölgeye hâkim olmuştur. III. Selim’in son dönemlerinde muhassıl olarak atanan Hazinedar Süleyman Ağa’nın ailesi ise 19. yüzyıl ortalarına kadar Canik ve dolayısıyla Samsun’da söz sahibi olmuşlardır. Bu dönemden sonra ise Samsun’a aralarında Ziya Paşa’nın da bulunduğu mutasarrıflar atanmaya başlamıştır.
19. yüzyıl ortalarından itibaren Samsun, tütün ekiminin yaygınlaşması ve buharlı gemi ticaretinin Karadeniz’de de başlaması ile tekrar gelişmeye başlamıştır. Şehrin ticari ve ekonomik potansiyeline bağlı olarak nüfusu da günbegün artmıştır. Trabzon ve Ege kıyılarından Türklerin, İç Anadolu’daki Rumlar ile Ermenilerin ve Avrupalı tüccarların şehre yerleşmeye başlaması, Kafkasya göçmenlerinin Samsun’a yerleştirilmeleri gibi etmenler nüfus gelişiminde etkili olmuştur. Karadeniz kıyısının önemli transit limanlarından biri konumuna gelen Samsun zengin bir ticaret kenti görünümüne girmiş, 1869 yılında çıkan büyük yangın ile şehrin neredeyse tamamı yansa da Fransız bir mimara yaptırılan plânlama neticesinde plânlı bir şekilde yeniden imar edilmiştir. 1893 yılında tamamlanan nüfus sayımınagöre 67.624 olan şehir nüfusunun %49.4’ünü Müslümanlar, %48.6’sını Rumlar, kalan %2’yi ise Ermeni, Bulgar ve Yahudiler oluşturmaktaydı.18. yüzyılda gelişen ve Bizans İmparatorluğu’nun hâkim olduğu sahalarda hâkimiyet sağlanarak bir Helen imparatorluğunun kurulmasını öngören Megali İdea ülküsü İkinci Meşrutiyetsonrasında siyasi boyut kazanmış, Birinci Balkan Savaşı sırasında gelişmiş, 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla da eyleme dönüşmüştür. Megali İdea’nın somutlaştırılması yolunda yerel çeteler vasıtasıyla mücadeleye Samsun’da ilk defa Amasya Metropoliti Germanos Karavangelis’in 1908’de örgütlediği Rum çetelerinin faaliyetleriyle birlikte rastlanmaktadır. Bu çeteler küçük gruplar hâlinde Türk köylerine baskın düzenleme ve yol kesme metotlarını kullanmaktaydı. Rumlar Megali İdea yolunda yalnızca silahlı mücadeleye girmemiş, ekonomik alanda da çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Ekonomik açıdan şehrin güçlü tarafı olan Rumlar, dönemin Samsun Şehremini Papasoğlu Yorgaki Efendi’nin de desteğiyle çeşitli yollarla Türklerin elindeki tütün tarlalarına el koymuş, satın almış ya da tefecilik yoluyla ele geçirmişlerdir. O dönem Samsun Şehremaneti meclisinin yönetim kurulu yedi Rum, bir Türk; Samsun Ticaret Odasının yönetim kurulu dört Rum, üç Ermeni, bir Türk; Samsun Ziraat Meclisinin yönetim kurulu ise altı Rum ve iki Türk’ten oluşmaktaydı.
20. yüzyılda Avrupa’daki kutuplaşmalar sonunda İttifak Devletleri içerisinde yer alan Osmanlı İmparatorluğu 14 Kasım 1914’te İtilaf Devletlerine karşı savaş girmiştir. 28 Mayıs ve 10 Haziran 1915’te İtilaf Devletleri safında bulunan Rus İmparatorluğu Karadeniz kıyısındaki diğer Osmanlı liman kentleriyle birlikte Samsun’u da bombalamış, bu olay kenti zor duruma sokmuştur. En büyük zararı ise Rüsûmat Dairesi yaşamış, rüsûmata ait bir bina, bir gümrük ambarı, bir kulübe ile gazhane deposu tamamıyla tahrip olmuştur. Ayrıca çok sayıda filika, çapar, motor gibi ulaşım aracının yanı sıra çeşitli cinste gemiler ile Şimendifer İskelesi, Gümrük İskelesi, Gazhane İskelesi tahrip edilmiş; Kılıçdede Mahallesi, Gazhane, Kumcağız civarları zarar görmüştür. Temmuz ayında daha kapsamlı bir saldırıda bulunan Ruslar belediyeye ait iskeleler, Hançerli, Rum, Ermeni mahalleleri, buğday pazarı ve limandaki yük gemilerini hedef almıştır. Birçok iskele ve depo da bombalamadan nasiplerini almışlardır. 1916 yılında tekrar saldıran Ruslar bu sefer Samsun Limanı’nı hedef almış, 25 Mayıs 1917 yılında Romanya Krallığı’na ait uçaklar kent üzerinde denetim uçuşları yapmışlardır. Rus bombardımanlarıyla geçen yıllarda Rum çetelerinin faaliyeti azalsa da tamamen durmamıştır.
I. Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında da Türk köylerine saldırılarda bulunan Rumlar, Megali İdea ülküsünü gerçekleştirmek adına Millî Mücadele sürerken de bu saldırılarına devam etmişlerdir. Kent çıkışları silahlı çeteler tarafından tutuluyor, kent yakınlarından yaylım ateşleri açılıyor, Hamdi Paşa Çiftliği’nin yanındaki Rum mezarlığından her gece silahlar atılıyor; buna karşın Türkler ise “gâvur azması” olarak adlandırdıkları bu saldırılardan korunmak için silahla nöbet tutuyorlardı. 1918’in Nisan ayında Germanos Karavengelis, çete liderlerini toplayarak her birine çeşitli sorumluluk bölgeleri vermiş ve çeteler daha sistemli olarak faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Yol kesmek, köy basmak, fidye toplamak, postaları soymak gibi çeşitli yöntemlerle çalışan çeteler ayrıca kazığa oturtma, kasatura ile karın yarma gibi işkence biçimlerini de kullanmaktaydı.
9 Mart 1919 tarihinde 15. Tümen Kumandanı Mustafa Asım Bey ve Samsun Mutasarrıfı İbrahim Ethem Bey’in şehirde sıkıyönetim ilân etmesiyle 200 kişilik Britanya askerî müfrezesi tarafından Mondros Mütarekesi şartları gerekçe gösterilerek şehir işgal edilmiştir. Rumlar tarafından sevinçle karşılanan işgal kuvvetleri İlyasköy’deki sekiz kışlaya yerleşmiş, daha sonra gelen 150 kişilik Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu kuvvetlerinin bir kısmı kışlaya bir kısmı ise Samsun Sultânîsi binasına yerleşmiştir. Rum çetelerinin baskınları ve işgal kuvvetlerinin kışlaları doldurması dolayısıyla 15. Tümen’e bağlı erlerden bir kısmı kaçmış, çoğu ise terhis edildiğinden dolayı Samsun’daki tümenin mevcudu dörtte üç oranında azalmıştır. 1 Şubat 1920’de halk Samsun Şehremaneti önünde toplanarak işgalleri protesto etmekte iken aynı sırada kara birliklerine ek olarak Amerikan savaş gemilerinin Samsun Limanı’na yanaşmasını kutlayan Rumlar şehremanet binasını işgal etmiş, olaylar büyümüştür.
30 Nisan 1919’da 9. Ordu müfettişliğine atanan Ferîk-i Sânî Mustafa Kemal, 19 Mayıs günü Samsun’a ulaşmıştır. Görevinin gereklerini yerine getirmeye koyulan Mustafa Kemal bazı incelemelerde bulunmuş; bu incelemeler sonucunda Rum çetelerinin Müslüman halka saldırdığı, yerel yöneticilerinse dış devletlerin de duruma karışmasıyla bu olaylara müdahale edemediği kanısına varmıştır. Bunun üzerine Canik mutasarrıfını görevden alarak yenisini atamış ve bölgede oluşan karışıklıklara yabancı askerlere aldırmaksızın doğrudan müdahale etmesini emretmiştir.
Mustafa Kemal’in Samsun’dan ayrıldıktan sonra başkanlık ettiği Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi’nin ortaya koyduğu millî heyecan Samsun’da da etkisini göstermiş ve Samsun Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Daha öncesinde Cemiyyet-i Hayriyye-i İslâmiyye, İhtiyat-ı Zâbitan Cemiyeti, Karadeniz Türkleri Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti ve Oymak Teşkilâtı adında cemiyetler kurulmuş olsa da etkili olamamışlar, bunların arasından yalnızca Oymak Teşkilâtı kayda değer çalışmalar yapabilmiştir.
7 Mayıs 1920’de Samsun’a gelen Şefik Avni Paşa 15. Tümen kumandanlığını üstlenmiş ve Büyük Millet Meclisinin yardımlarıyla tümen yeniden silahlandırılmıştır. 10 Temmuz 1920’de kurulan Umûr-ı Bahriye Şubesine bağlı olarak Samsun Bahriye Muhafız Müfrezesi kurulmuş ve Rum çetelerine karşı mücadele etmeye başlamış, 1920’nin sonlarına doğru giderek büyüyen müfreze tam kadrolu bir tabur haline gelmiştir. Rum çeteleri ile Samsun Bahriye Muhafız Müfrezesinin şiddetli çatışmalara girdiği 1921 ilkbaharında Türk çete lideri Topal Osman da Samsun’a gelmiştir. Britanya ve Fransa güçlerinin şehirden çekilmesiyle birlikte Rum çetelerine karşı Samsun Bahriye Muhafız Müfrezesi, Topal Osman ve 15. Tümen büyük bir karşı saldırı başlatarak Türk köylerine saldıran çetelere büyük darbe vurmuşlardır. 15. Tümen’in 17 Mayıs 1921 tarihinde batı cephesine hareket etmesi üzerine Samsun’da 10. Tümen oluşturulmuş, vekil olarak Samsun Askerlik Dairesi Başkanı Kaymakam İsmail Hakkı Bey atanmıştır. İsmail Hakkı döneminde de Rum çeteleri ile çatışmalar devam etmiş, ardından Cemil Cahit Bey tarafından devralınan tümen onun döneminde Samsun çevresindeki Rum çetelerini büyük oranda imha etmiştir. Rum çetelerinin çoğunun yok edilmesinden ve dağıtılmasından sonra Samsun İstiklâl Mahkemesi yargılamalara başlamış, 79 kişi idama, beş kişi 15 sene bir kişi ise beş sene küreğe, 17 kişi seferberlik sonuna kadar bir kişi de 10 sene hapis cezasına mahkûm edilmiştir.
Samsun Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti, kentte tehlikenin sona ermesiyle birlikte 30 Ağustos 1921’de Saathane Meydanı’nda miting düzenlemiştir. Mevcut durum hakkında konuşmalar ile bilgilendirmelerin yapıldığı miting müftünün duasıyla sona ermiş ve Ankara Hükûmetine bağlılık telgrafı çekilmesi kararı alınmıştır. 6 Ocak 1922’de ise Samsun Türk Ortodoks Cemiyeti Ruhani Lideri Papa Atnas tarafından Samsun’a davet edilen Türk Ortodoksları Ruhani Lideri Papa Eftim’in de katılımıyla bir bildiri okunmuş ve Türk Ortodokslarının Ankara’ya bağlılığı açıklanmıştır. Aynı yıl Samsun Ermenileri de bir bildiri ile İstanbul Ermeni Patrikhanesi ile ilişkilerini kestiklerini ve Ankara’ya bağlı olduklarını duyurmuşlardır.
Ellerindeki birkaç küçük gemiyle Sovyetler Birliği’nden silah ve cephane getirmeye çalışan Türk denizcileri, Yunan avcı botları ve savaş gemileriyle baş etmekte zorlanmakta, daha büyük gemilere ihtiyaç duymaktaydılar. Bu sorunu bertaraf etmek maksadıyla Trabzon Nakliyat-ı Bahriye Kumandanı Fahri Bey’in plânı doğrultusunda, Yunanların Karadeniz’deki büyük ticaret gemilerinden birinin ele geçirilmesine karar verilmiştir. Plâna göre Sovyetlerin Novorossiysk Limanı’nda yükleme yapan Enosis kargo gemisi yola çıktıktan sonra iki küçük Türk gambotu tarafından durdurulup el konularak gizlice Trabzon’a getirilecekti. Plân 26 Nisan 1922 akşamı hayata geçirilmiş, birkaç saat süren kovalamacadan sonra Enosis, içindeki 500 bin liralık malzeme ve altınlarla birlikte ele geçirilerek Trabzon adıyla Türk nakliye filosuna katılmıştır. O güne kadar yalnızca taşımacılık yapan Karadeniz’deki Kuvâ-yi Milliyeci denizciler, bu harekatla ticari gemiler yoluyla Yunan güçlerine darbe vurmaya başlamışlardır. Yunanlar ise misilleme olarak Samsun Bombardımanı’nı plânlamışlardır.
7 Haziran 1922 tarihinde sabaha karşı Georgios Averof ve Kilkis zırhlıları, panter sınıfı iki muhrip, iki yardımcı kruvazör ve dört küçük mayın tarayıcı gemiyle Yunan filosu Samsun açıklarına gelmiştir. Savunma önlemleri alan Samsun Bahriye Muhafız Müfrezesi ve 10. Tümen siperlere cephane yığmaya başlamış, sahile topçu bataryaları yerleştirilmiştir.Yunanlar saat 10.00 civarında gözlemci sıfatıyla Samsun Limanı’nda demirli olan Amerikan gemilerine Samsun Mutasarrıfı Faik Bey’e verilmek üzere protesto mektubu vermiş, mektup mutasarrıfa ulaştırılmıştır. Protestoda Samsun’un askerî üs haline getirildiği ve kent özelliğini kaybettiği belirtilerek şehrin teslim edilmesi istenmiştir. Ankara Hükûmeti ile yapılan telgraflaşma sonucunda bu istek reddedilmiş, Samsun’un açık bir şehir olduğu ve bombalanamayacağı şayet bombalanırsa tüm sorumluluğun Yunanistan Krallığı’na ait olacağı cevabı verilmiştir. 15.30’da hükûmet konağı, kıyıdaki ambarlar ve deniz araçları, kentin batısındaki Rus petrol tankları ile Amerikalı ve Hollandalı tüccarlara ait tütün depoları hedef alınarak bombardıman başlamış, Türk tabyaları ise sahildeki topçu bataryaları ile cevap vermiştir. İki saat süren bombardıman sırasında Yunan gemileri 500’den fazla mermi kullanmış, dört asker ölmüş ve üç asker de yaralanmıştır. Ayrıca 4.170 teneke petrol, 68.368 kg benzin, 900 kilogram ispirto ile askerî yiyecek ambarı yanmış; 48 ev, üç dükkân, hükûmet konağı, gümrük binası, Canik Surp Nigoğayos Ermeni Kilisesi ve yetimhânesi yıkılmış, sahildeki 16 balıkçı teknesi hasar görmüştür. İki saat sonunda Georgios Averof zırhlısının çekilmesiyle birlikte diğer gemiler de çekilmiş ve bölgeyi terk etmişlerdir.
Bombardımandan sonra toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi 12 Haziran ve 16 Haziran 1922 tarihli toplantıları sonucu bütün Karadeniz sahilini savaş alanı ilân ederek bölgedeki Rumların tehcirine karar vermiş ve 1921’den beri uygulanan Samsun tehcirleri adı verilen zorunlu göçler sistematik hâle gelmiştir. Samsun’daki Rum çeteciliğinin önde gelen ailelerinden Yelkencioğulları, Andavallıoğulları ve Enfiyecioğullarına ek olarak varlıklı Rumların Dâhiliye Vekâletinin gözetiminde İstanbul’a göçmelerine izin verilmiştir. Ardından 10. Tümen kumandanı olarak atanan Miralay Veysel Bey döneminde Rum çetelerini organize eden idareciler yakalanmış, Veysel Bey’in batı cephesine atanmasıyla yerine Mustafa Bey geçmiş ve kalan az sayıdaki Rum çetelerine karşı onun döneminde büyük başarılar sağlanmıştır. 10. Tümen Tugay Kumandanı Kurmay Kaymakam Hafız Zühtü Bey’in de Çarşamba ve Ünye civarındaki çeteleri temizlemesiyle Samsun ve yöresi Rum çetelerinden tamamen temizlenmiştir. Türk zaferiyle birlikte Megali İdea ülküsü tarihe karışmış, batı cephesindeki 15. Tümen Samsun’a dönmüş ve 10. Tümen dağıtılmıştır.
Cumhuriyetle birlikte il olan Samsun il merkezi hâricinde Bafra, Çarşamba, Havza, Terme ile Vezirköprü olmak üzere beş farklı ilçeye bölünmüştür. Cumhuriyet öncesinde de var olan bu idari birimler dışında ilk olarak 1 Haziran 1928 tarihinde Ladik’in ilçe yapılmasıyla Samsun’daki ilçe sayısı altıya yükselmiş; 1934’te Kavak, 1944’te de Alaçam ilçelerinin kurulmasıyla şehirdeki toplam ilçe sayısı sekiz olmuştur. 19 Haziran 1983 tarihinde kabul edilen 3392 numaralı kanun ile de Salıpazarı, Asarcık, Ondokuzmayıs ve Tekkeköy ilçeleri kurulmuştur. 9 Mayıs 1990’da kabul edilen 3644 numaralı kanunla ise Ayvacık ve Yakakent adında iki ilçe daha kurulmuştur. 2 Eylül 1993 tarihinde kabul edilen 504 numaralı kanun hükmünde kararname ile büyükşehir belediyesi kapsamına alınan Samsun’un merkez ilçesi de büyükşehir ilçesi statüsü almıştır. 6 Mart 2008’de 5747 numaralı kanun ile Atakent, Kurupelit, Altınkum, Çatalçam ve Taflan beldelerinin birleşerek Atakum beldesine katılmasıyla Atakum; Gazi ve Yeşilkent beldelerinin İlkadım’a katılmasıyla İlkadım adında bir ilçe kurulması ve Canik beldesinin de ilçe yapılması karara bağlanmıştır. Bu değişiklik ile büyükşehir ilçeleri Atakum, İlkadım, Canik, Tekkeköy olarak belirlenmiştir. 2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı kanun ile de 2014 Türkiye yerel seçimlerinin ardından büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları ile eşitlenmiş, merkez ilçe kavramı kaldırılmıştır. İlçelerin ardından gelen alt idari birim mahalle olup mevcûden il genelindeki 17 ilçeye bağlı olarak toplam 1.247 mahalle bulunmaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarından 1950’li yıllara kadar demiryolu atılımı yapılan Samsun’da bu yıllarda karayolu ağına öncelik verilmeye başlanmıştır. 1928’de elektrik santralinin hizmete başladığı şehrin merkezî su şebekesine kavuşması 1929 yılını bulmuş, ilk doğalgaz ise 2005 yılında verilmiştir.
Samsun adının Yunanca “Amisos” kelimesinden gelme olduğu ileri sürülmüşse de bu kelimenin kökeninin eski yunan öncesi döneme dayandığı daha kuvvetli bir ihtimaldir. Söz konusu kelimenin Yunanca olmayıp Palaskça olduğu bugün Yunan tarihçileri tarafından da kabul edilmektedir. Amisos adının bölgeye deniz yoluyla gelen Yunanlalar tarafından verilmeyip, Amasia gibi Anadolu menşe’li bir kelime olduğu ihtimali daha ağır basmaktadır. Roma İmparatoru Pompeius M.Ö.64 yılında Amisos’a geldiği zaman şehrin ismini Pompeiopolis’e çevirmişse de bu isim kalıcı olmamış ve Amisos adı bundan sonraki dönemlerde de geçerliliğini korumuştur.
Bugün kullandığımız “Samsun” adının ortaya çıkışı, Türkler’in buraya hakim olmasından sonradır. XII.ve XIII. asırlardaki Türk kaynaklarında Samsun ismi kullanılırken aynı tarihlerdeki Batı kaynaklarında ise “Sampson” adı kaydedilmektedir. Gerek Samsun gerekse Sampson kelimelerinin Amisos’tan tahvil edildiği şüphesizdir. Osmanlı dönemi kaynaklarında ise yazılış farkları olsa bile Samsun kelimesinin kullanıldığı görülmektedir. Ancak bu dönemde şehrin adı Samsun olarak anılmakla birlikte, sancak adı olarak “Canik” adı kullanılmıştır. Cumhuriyet döneminde idari düzenleme ile vilayet haline getirilen şehir günümüzde de “Samsun” adı ile anılmaktadır.
Türkler’den Önce Samsun
Samsun’un ilk insanlarının Gaskalar olduğu mahalli kazılarda bulunan eşyalardan anlaşılmaktadır. Buraya daha önce gelenlerle birleşerek Mert Irmağı ağzında küçük bir kent kurmuşlardır. Gaskalar daha sonra Hitit egemenliğine girerek yok oldular. Böylece Samsun bir Hitit şehri oldu. Hititler de M.Ö. 1200 yıllarında Frigler tarafından yıkılmıştır.Bazı eski Yunan kaynaklarında Samsun ve civarında Amazon adı verilen savaşçı kadınların yaşadığı ve kendi topraklarına asla yabancı erkek sokmadıkları yazılıdır. Amazonlar’ın bugünkü Çarşamba ve Terme ovalarında yaşadıkları iddia edilmektedir.
Friglerden sonra Doğu Karadeniz kıyı şeridinde Kemmerler’in tarih sahnesine çıktığı görülmektedir. Bu bölgeyi ele geçiren Kimmerler Trabzon ve Sinop’u yağmalamışlardır. Lidya kralı Giges Kimmerleri yendikten sonra Ege’nin denizci kavimlerinden olan Miletliler Amisos’a gelip yerleşmişlerdir.
Anadolu hakimiyeti yüzünden Lidya Kralı Krezüs ile Pers imparatoru Kurus M.Ö. 546 yılında Amisos şehrinin güneyinde savaştılar. Bu savaşta Krezüs’ün yenilerek esir düşmesi üzerine hem Anadolu hem de Amisos şehri Pers hakimiyetine girmiştir. Büyük bir sefer hazırlığı için Amisos’a gelen Pers İmparatoru Darius şehrin yerini beğenmeyerek üç kilometre batısındaki Toramantepe’de şehri yeniden kurdurmuştur ki burası daha sonraları “Kara Samsun” adıyla anılmıştır. Bir ara Yunan kralı Perikles tarafından ele geçirilen Amisos, tekrar Persler tarafından alınmış ve bu hakimiyeti M.Ö. 331 yılına kadar sürmüştür.
Büyük İskender’in Persler’i yenmesi üzerine Amisos şehri Makedonyalılar’ın hakimiyetine girmiştir. İskender’in ölümünden sonra Pers kralı Metredat M.Ö. 255 yıllarında Amasya, Sinop ve Amisos’u ele geçirerek bu bölgede Pont Krallığı adıyla bir devlet kurmuştur. Nitekim Amasya’daki kral mezarları bu devletin krallarına aittir.
M.Ö. 64 yılında Amisos şehri Roma hakimiyetine girmiştir. Roma hakimiyetinde iken Amisos şehrinin ticari önemi artmaya başlamıştır. Bu ticari gelişme şehrin zenginleşmesini sağlamış ve bir süre sonra da Amisos’ta hristiyanlık yayılmıştır.
Roma imparatorluğu ikiye bölündükten sonra Amisos Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun idaresine geçmiştir. Bu dönemde Amisos, psikoposluk merkezi haline getirilmiştir. Bizanslılarla müslüman Araplar arasında başlayan savaşlar Amisos’u da etkilemiştir. Nitekim Malatya Emiri Ömer b. Abdullah tarafından Anadolu’ya yapılan bir akın sırasında Amisos şehri 863 yılında alınmıştır. Ancak Ömer b. Abdullah’ı yenen Bizans ordusu burayı geri almış ve şehir Türkler tarafından fethedilinceye kadar Bizans hakimiyetinde kalmıştır.
Samsun’un Türkler’in Eline Geçmesi
Selçuklular’ın Anadolu’ya girmesinden sonra Danişmentoğulları Amisos’a akınlar yaptılarsa da burayı alamadılar. Amisos şehri Anadolu Selçuklu sultanı II. Kılıçarslan tarafından Selçuklu hakimiyetine alındı. Türkler burada “Müslüman Samsun”u kurdular. Bundan sonra Arap kaynaklarında “Samsun”, Batı kaynaklarında ise “Sampson” adına rastlanmaktadır. Sultan II. Kılıçarslan ülkesini 11 oğlu arasında taksim ettiği zaman (1185) Samsun, Rükneddin Süleyman Şah’ın payına düştü. Samsun Selçuklular’ın hakimiyetinde olmasına rağmen şehrin eski yerleşim yeri olan ve bugün bile “Kara Samsun” veya “Gavur Samsun” diye bilinen kısmı daha uzun süre Bizans ve Cenevizliler’in elinde kaldı. Müslüman Samsun’un yanında hristiyanların meskun olduğu Kara Samsun’un yaklaşık 230 yıl gibi uzun bir müddet bağımsız yaşayabilmesi, müşterek menfaat temeline dayanan bir ilişki ile mümkün olmuştur. Nitekim denizcilik alanında henüz gelişmemiş olan Selçuklular, bu konuda hristiyanlardan istifade ederken, onlar da emniyet içinde Selçuklular’dan aldıkları ticaret eşyalarını deniz yoluyla Karadeniz’in diğer limanlarına ve Avrupa’ya naklediyorlardı.
İstanbul’un 1204 tarihinde Latinler tarafından alınması üzerine Samsun’un hristiyanların elinde kalan bu kısmı İznik Rum İmparatorluğu’na bağlı kaldı. Bir ara Trabzon Rum İmparatoru Alexios Kommenos tarafından kuşatıldıysa da alınamadı. Kuşatmanın başarısız kalmasında hristiyan kesime Selçuklular’ın yardım etmesinin de payı büyük oldu. Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra müslüman Samsun, İlhanlılar’ın eline geçti. Amisos ile öteden beri burada kuvvetli bir tüccar zümresi bulunduran Cenovalılar’ın eline geçti. Cenevizliler şehri bir asırdan fazla ellerinde tuttular. Müslüman Samsun ve çevresinde ise bir takım küçük beylikler doğdu. Bu beylikler bazen Candaroğulları’na, bazen Eretna Beyliği’ne (Kayseri), bazen de Osmanlılar’a dayanarak varlıkların sürdürdüler. “Canik Beyleri” adıyla bilinenler şunlardı: Canik, Ladik ve çevresinde Kubadoğulları, Ordu, Giresun tarafından Emiroğulları, Niksar, Terme ve Çarşamba havalisinde Taceddinoğulları, Vezirköprü Havza civarında Taşanoğulları, Bafra ovasında Bafra Beyliği. Bu beylikler daha sonra Osmanlı hakimiyetine girmişlerdir.
Amazonlar Amazonlar M.Ö.1200 yıllarına yaşamış efsanevi kadın savaşçılardır. Thermodon (Terme Çayı) kıyısında kurmuş oldukları Themiskyra kentinde yaşamışlardır.
Oklarının yaylarını iyi çekebilmeleri için kadınların çocukken sağ memelerini kestiklerini ve bundan dolayı kendilerine “memesiz” demek olan “Amozon” adının verildiği söylenir.
Yunan mitolojisinde Amazonlardan savaş tanrısı Ares ile iyiliksever Harmonia’nın (Afrodit) çocukları olarak bahsedilir. Göçebeliğin hakim olduğu avcı ve toplayıcı yaşam tarzından yerleşik hayata geçilmesi ve tarımın başlamasıyla ortaya çıkan artı ürün toplumlara bolluk ve bereketi getirmiştir. Bereket ise, kadınla simgelenmiş böylece Bereket Tanrıçası Kybele ortaya çıkmıştır.
Yerleşik hayata geçiş kadınların toplumdaki yerini etkilemiş, kadının saygınlığı ve etkinliğini arttırmıştır. Kadın statüsünün yükselmesi zaman içerisinde bazı toplumlarda ana erkil yaşam tarzını doğurmuştur.
Amazonlar işte bu ana erkilliğin savaşçı şekline bürünmüş Anadolu’daki temsilcileridir. Kadınlara verilen önemi simgelediği içindir ki Ana Tanrıça Kybele’ye tapmaktadırlar.
Amazonların ilginç yaşam felsefeleri çeşitli kaynaklarda çarpıcı olarak tekrarlanmıştır. Günlük yaşamlarında erkekleri yanlarında işçi ve uşak olarak bulundurdukları, nesillerinin devam ettirebilmek için savaşlarda esir aldıkları erkeklerle beraber oldukları, sonradan da bunları öldürdükleri rivayet edilmektedir. Törelerinde bir erkekle olabilmek için en az üç erkeği öldürmeleri kuralı ve bu ilişkilerden doğan erkek çocukları sakatladıkları, öldürdükleri ya da babalarına verdikleri , kız çocukların ise at sütü ve kudret helvası ile besledikleri ve güçlü yetiştirdikleri bilinmektedir. Dünya’nın 7 harikasından biri olan Artemis Tapınağı ile ilişkili oldukları ve tapınağı Amazonların yaptıkları ya da orada rahibelik ettikleri, tapınağa adak olarak kestikleri memeleri ile süsledikleri efsanelerde anlatılmaktadır. Amazonların Yunan güzel sanatlarında yer alan figürlerinde sağ omuzlarından aşağı doğru indirip, kalça üzerinden bir şeritle bağladıkları hafif bir gömlek giydikleri, başlarına yunan miğferi taktıkları, kol, bacak ve ayaklarını ise çıplak bıraktıkları görülmektedir. Asyalılar gibi giyindiklerinde ise vücutlarını boyunlarına kadar sıkı sıkıya örtüp, bacaklarına ise bir çeşit mayo giydikleri, başlarına ise Frigya başlığı taktıkları ifade edilmektedir, amazonlar atların üzerine semer yerine sadece bir örtü örtmekteydiler. Atın üzerinde çok güzel ok atıp, mızrak fırlatırlardı.Tarihin ilginç ve çekici savaşçı kadınları olan Amazonlar tarih boyunca güzel sanatlara konu olmuştur.
M.Ö.5.yy’da bir Amazon heykeli dikilmesi için Efeste yarışma açılmıştır. Bu yarışmaya katılan sanatçıların hazırlamış olduğu Amazon kadını Heykelleri günümüze kadar ulaşmıştır. Bu eserlerin en meşhurları Berlin ve Doma Capitolune müzelerinde yer alan “Yaralı Amazon” heykelleri ile Vatikan’daki “Amasone Mattei” heykeldir. Ayrıca Rubens’in ünlü “Amazon savaşçısı” isimli tablosu da en tanınmış eserlerden biridir.
Amisos
Amisos, küçük Asya’nın kuzeyinde Pontus Bölgesinde aynı adı taşıyan körfezde bir kıyı şehri olarak kurulmuştur. Şehir Kızılırmak (Halys) ve Yeşilırmak (İris) nehirlerinin arasında, deniz kenarında, bir tepenin üzerinde yer almaktadır. Açık bir liman görünümünde olan şehir, gerek hinderlandıyla ilişkisinin elverişli durumu, gerekse Sinop (Sinope) ile Trabzon (Trapezus) limanları arasında tek liman olması nedeniyle özellikle Eski Çağda önemli bir yer tutmuştur. M.Ö. IV. yy’ın sonlarına kadar Atinalıların hakimiyeti altında kalan Amisos, 370’de Perslerin eline geçmiş, Anadolu’nun Büyük İskender tarafından ele geçirilmesinden sonra Pontus Krallığına katılmıştır. (M.Ö. III. yy) Pontus Kralı Mithridades Romalılar arasında savaşlar sırasında Amisos ismi sık duyulmuştur. Romayı General Lucullus tarafından kuşatılmış ve şehrin düşmesi üzerine Amisos, Roma İmparatorluğuna dahil olmuş ve yeniden imar edilerek eski ününe kavuşmuştur. Bizans döneminde Piskoposluk merkezi haline gelen şehir, büyüyüp gelişmeye devam etmiştir.
Amisos Hazinesi
Samsun, Merkez, İlkadım Belediyesinin Cedit Mahallesinde, Amisos Antik Kenti içerisinde yol genişletme çalışmaları sırasında 28 Kasım 1995 Salı günü açılan bir delik (boşluk) görüldüğü ihbarı üzerine Müze Araştırmacıları ile bildirilen yere gidilerek hemen çalışmalara başlanmıştır.
Konklemera tipi kaya kitlesinin oyulması ile yapılmış, tavan-taban ve duvarları Horasanla sıvanmış 5×5 m. ebadında 2.30 m. yüksekliğindeki mezar odası içerisine yerleştirilmiş (5) adet mezardan üçünün kullanıldığı, ikisinin boş olduğu görülmüş ve böylece burasının bir aile mezarı olduğu tespit edilmiştir. Kullanılmış olan üç mezardaki iskeletlerin oluşturduğu buluntuların incelenmesinden, birinin erkek ikisinin bayan mezarı olduğu; ayrıca ziynet eşyaları (ölü hediyeleri) çanak-çömlek, cam ve mermerden yapılmış arkeolojik eserlerin ilk inceleme ve değerlendirilmelerinden, erkek mezarının Pontus Krallığının en üst düzeyindeki yöneticilerinden (kral, komutan, prens gibi) birine, bayan mezarlarından birinin bu ünlü kişinin (kralın) eşine (kraliçeye) diğerinin de kızına ait olabileceğini düşünmekteyiz.
İnsitu halde bulunan mezarda ölü hediyelerinin (takılarının) uygun yerlere yerleştirildiği görülmüştür (yani taç-kafa üzerinde, kolye boynunda, küpü kulak hizasında vb.) Amisos, en parlak dönemini (altın çağını) Pontus Kralı Mithridades VI zamanında yaşamış, imparatorluğun yönetim merkezi olmuştur. Kültür ve sanatta bu dönemde gelişip yaygınlaşmış, antik çağın en gelişmiş sikke darphaneleri ile birlikte seramik atölyeleri de Amisos’ta bu dönemde kurulup geliştirilmiştir. Bu mezarların zenginliği, altın ölü hediyelerinin kalitesi, ince işçiliği ve kullanılan semboller Mithridades VI döneminde basılan Amisos Sikkeleri üzerindeki şekil ve sembollerle büyük benzerlik göstermektedir.